Sağın uluslararası çapta yükselişiyle birlikte, faşizmin köklerine, tarihine, neden ve nasıl yenilebileceği hususunda açıklamalara daha önce hiç bu kadar acil ihtiyaç duyulmamıştı. Bu konudaki en net düşünürlerden biri, (Mike Taber, John Riddell ve Haymarket Books’un çalışmaları sayesinde konuyla ilgili yazıları yeniden yayınlanan) Alman sosyalist Clara Zetkin’dir.
Faşizmle Mücadele Zetkin’in faşizmin karakteri, kapitalizmle ilişkisi ve sosyalist hareketin faşizmi yenmesinin en işe yarar yolu hakkındaki önemli görüşlerini günümüz okuyucusuna sunuyor.
Rosa Luxemburg’la birlikte Alman Komünist Partisi’nin kuruluşuna katıldığı 1917 yılına kadar, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) öncü bir üyesi olan Zetkin, solda kadınların ezilmesine dair Marksist analizi ve 1910’da Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanmasına ön ayak olmasıyla tanınıyor.
Dönemin en büyük sosyalist partilerinden biri olan SPD’de kadın işçilere ulaşmayı amaçlayan Die Gleichheit (Eşitlik) yayınının editörlüğünü yaptı.
Luxemburg ve Karl Liebknecht’in yanı sıra, sosyalist toplumun devrimci dönüşümüne ilişkin sosyalist vizyonu ile Bernstein’ın sosyalizme bir dizi reform ile ulaşılabileceği fikrine karşı koyan Zetkin, SPD’nin bir başka lideri olan Eduard Bernstein ile tartışma da dâhil olmak üzere SPD içindeki birçok önemli tartışmanın parçasıydı.
Zetkin’in parti içinde reformizme karşı mücadelesi, sömürgeciliğe ve silahlanma yarışına muhalefet ve yaklaşan savaşı engellemek için kitlesel eylem çağrısı da dâhil, devrimci bir azınlıkla birlikte SPD’nin güçlü bir anti-emperyalist pozisyon almasını savunduğu Birinci Dünya Savaşı’na kadar devam etti.
Görüşlerini Gleichheit’in sayfalarında dile getiriyordu ve İsviçre’de işçilerin savaşa ve uluslararası sınırların ötesinde kendilerini yönetenlere karşı enternasyonal olarak birliğini savunduğu uluslararası bir kadın barış konferansı örgütledi.
Zetkin, Luxemburg ve Liebknecht, SPD içindeki savaşla ilgili bu tartışmaları kaybettiler. SPD, savaşa karşı çıkmak yerine, Alman işçi sınıfını katliama göndermek için Almanya’nın yöneten sınıfının yanında yer aldı. Zetkin ve yoldaşları, sonraları 1918’de kurulan KPD’nin merkezi bir parçası olacak olan Spartaküs Ligi’ni kurdular.
Ocak 1919’da, sol kanat ayaklanmasını bastırmak için, SPD üyesi Alman şansölyesi, Alman Ordusuna ve Nazilerin öncüsü olan Freikorps’un sağcı askeri birliklerine isyanın liderlerini tutuklama emri verdi. Luxemburg ve Liebknecht yakalandı, işkence gördü ve infaz edildi.
Almanya monarşisinin, Kayzer’in Kasım 1918’de düşüşü, Rusya’da gerçekleşen gibi bir sosyalist devrimin gerçek bir olasılık olduğu dönemi başlattı. Acı bir şekilde, devrim yenildi.
Sonrasında, sosyalist solu bekleyen bir başka korkunç gelişme daha- Avrupa’da kök salmaya başlayan faşizmin karanlık filizleri ortaya çıkıyordu. Bu Zetkin’in en büyük mücadelelerinden biriydi. Faşizmin İtalya’da ilk ortaya çıkışının analizi ve faşizme dünya ölçeğinde bir muhalefet oluşturma kararlılığı nedeniyle daha fazla tanınmayı hak ediyor.
Zetkin, 1923’te İtalya’da diktatör Benito Mussolini’nin iktidara gelişinin hemen ardından yazdığı Faşizmle Mücadele‘nin giriş sayfalarında, bu karşı-devrimci hareketin, kapitalist sınıfın olağan teröründen farklı olarak yeni bir olgu olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor:
“Faşizm hiçbir şekilde proletaryanın militan isyanına karşı burjuvazinin rövanşı değildir. Tarihsel açıdan bakıldığında ve nesnel olarak değerlendirildiğinde, faşizmin aslında proletaryanın Rusya’da başlayan devrimi sürdürmemesinin ve daha ileriye götürmemesinin cezası olduğu anlaşılıyor. Ve faşizmin tabanı da küçük bir grup değil, proletaryaya kadar uzanan halk kitlelerinin de bulunduğu büyük bir toplumsal katmandır.
Faşizme baş eğdirmede başarılı olmak için bu ana farklılıkların idrakinde olmalıyız. Yalnızca askeri yöntemler faşizmin hakkından gelemez onu yenmek istiyorsak politik ve ideolojik düzlemde de yere sermek zorundayız.”
Zetkin’e göre faşizm, esasen işçilerin iktidarı ele geçirme teşebbüslerine karşı kapitalist müdahaleden farklıdır – faşizm yalnızca karşı-devrimci şiddet ve terör eylemlerinden daha fazlasıdır. Bu analiz, Zetkin’in o dönem tartıştığı reformist sosyal demokratlarla tam bir tezat oluşturuyordu.
Zetkin, 1917 Rus Devrimi’nden ilham alan işçi ayaklanmasının başlayıp, 1920’de en ileri seviyesine ulaştığı işçilerin fabrikaları ele geçirdiği, işgal ettiği ve fabrikaları yönetmek için işçi konseyleri kurduğu ve bunları savunmak için silahlı işçi grupları oluşturduğu İtalya örneğini inceledi.
Fabrika konseyleri hareketi, askerler ve köylülerin de mücadeleye katılmasıyla tüm İtalya’ya yayıldı. İktidarın işçiler tarafından devrimci bir şekilde ele alınması mümkünmüş gibi görünmeye başladı.
Ne yazık ki, Sosyalist Parti ve sendikalar gibi bu mücadeleyi daha ileriye taşıyabilecek örgütler bunu beceremedi. İsyan dalgası tersine döndü ve işçilerin mücadele gücü kırıldı.
Neredeyse iktidarı ele geçirecek olan işçi örgütleri güçten düştü ve saldırılara karşı savunmasız hale geldi. Faşistler, yönetici sınıfın bazı kesimlerinin ve polisin desteğiyle, inisiyatifi ele almayı başardılar, binlerce işçi ve köylüyü terörize ederek öldürdüler ve işçi örgütlerini yok etmeye uğraştılar.
Mussolini ve faşistler 1922’de iktidara geldiler ve işçi örgütlerini tamamen ortadan kaldırmaya giriştiler.
Zetkin, 1923 tarihli yazısında, bu yeni olgu konusunda ikazda bulunan, karakterini açığa çıkaran ve onun nasıl yenilebileceğini tartışan ilk kişiydi. Faşizmin yeni bir olgu olduğunu tespit ettikten sonra ortaya çıkan koşullardan bahseder:
“Faşizmi, kapitalist ekonominin çürümesinin ve çözülmesinin bir ifadesi ve burjuva devletin çöküşünün bir belirtisi olarak görüyoruz. Faşizmle ancak, daha önceki yaşam güvencelerini ve bununla birlikte çoğu kez toplumsal düzene olan inançlarını yitiren geniş toplumsal kitleleri uyandırdığını ve harekete geçirdiğini kavrarsak mücadele edebiliriz.”
Faşizm kitlesel bir çağrı yapar, ancak özellikle, Zetkin’in İtalyan örneği üzerine yazdığı gibi, “savaşa besledikleri umutların çöküşünü yaşayanlar” gibi, düşen yaşam standartları ve artan güvencesizlikle karşı karşıya kalan orta sınıf katmanlarına hitap etmeye çalışır.
Ancak faşizm diğer toplumsal sınıflardan da sempatizan devşiriyordu. Zetkin faşizmin “siyaseten yurtsuzlara, toplumsal olarak köklerinden sökülmüşlere, yoksullara ve hayal kırıklığına uğramışlara sığınak olduğunu ve bunların artık devrimci proleter sınıftan ve sosyalizmden kesilen umutlarını, tüm toplumsal sınıfların en yetenekli, en güçlü, en kararlı ve en cesur unsurlarının meydana getirdiği unsurlarla başarılacağına bağladıklarını” öne sürüyordu.
İşçi devriminin ezilmesinin ardından, faşizm şimdi, işçi mücadelesi zirvedeyken taraf olmaya mecbur hissettiği bu daha geniş katmandan yararlanmaya çalıştı.
Faşizm bunu yapabilmek için antikapitalist bir görünüm de takınabilir. Mesela Mussolini, işçilerin yaşamlarını iyileştirmek istediğini, kadın haklarını ve sekiz saatlik iş günü ile asgari ücreti artırmayı desteklediğini iddia ediyordu. “Faşist sendikalar” yaratmak istediğini söylüyordu. Mussolini iktidara gelince bu talepleri dikkate almadı.
Faşizm, toplumun tüm bu kesimlerini birbirine bağlamak için ulusal şovenizmi ve ulusal birliğin önemini destekler, bu sayede savaşı ve militarizmi de kolaylaştırır.
Zetkin aynı zamanda hepsi de işçi sınıfının herhangi bir bağımsız mücadelesini sonlandırmaya çalışan sokaklardaki faşist çetelerin korkuyu körüklemesinin, sendikalara ve diğer örgütlere saldırmasının oynadığı kilit rolü, faşistlerin vahşiyane terörünün boyutunu da açıklıyor.
Belirli bir noktaya gelindiğinde, kapitalist sınıfın bazı fraksiyonlarının, burjuva devletinin işçileri bastırma ya da onlara yol gösterme gücüne sahip olmadığını kabul ettiği için, işçilerin iktidarı ele geçirme tehdidine karşı faşistleri desteklemek ve finanse etmekten başka bir alternatif görmediğini iddia ediyor:
“Burjuvazi sınıf tahakkümünü sağlama almak için artık devletin nizami aygıtlarına güvenemez sadece. Bunun için devlet dışı, illegal bir güç örgütüne ihtiyaç duyar. Ona sunulan da bu, rastgele bir araya gelmiş faşist çeteler. Bu yüzden burjuvazi faşizmin buselerine canı gönülden el uzatır ve tüm yazılı olsun yazısız olsun, kanunlarını ihlal eden geniş bir hareket özgürlüğü tanır. Daha da ileri giderek faşizmi besler, kollar, siyasal güç, milyonlarca para ve elindeki bütün araçları kullanarak büyümesini destekler.”
Hepsi birden düşünüldüğünde, Zetkin’in analizi, o dönem ve bugün için diğer görüşlerden tamamen farklı bir şey sunuyordu. Ve henüz 1923 gibi erken bir tarihte, birçok reformist sosyal demokratın ciddiye almadığı bu yeni olguyu ciddi bir şekilde çözümlemişti.
İlk adım, işçi sınıfına dönük bu eşi benzeri görülmemiş tehdidin doğasını anlamaktı. Bununla birlikte, faşist tehdide karşı savaşmak için benzersiz bir yöntem öneriyordu: birleşik cephe. Diğer devrimciler, mesela Rus devrimci Lev Troçki, 1930’larda faşizme karşı birleşik cephe fikrini geliştirip şekillendirirken, Zetkin bunu 1923’te savunuyordu.
Zetkin’in faşizmi ortadan kaldırma analizinin merkezinde, işçi sınıfının, kendini ve örgütlerini korumak için silahlı özsavunma birimleri de dâhil olmak üzere örgütlenmesi gerekiyordu. Şöyle yazıyordu:
“Şu anda proletaryanın faşizme karşı özsavunma ihtiyacı acildir ve faşist teröre karşı bu özsavunma bir an bile ihmal edilemez. Şu an proleterlerin can güvenliği ve örgütlerinin hayatta kalması tehlike altındadır.
Şu aşamada gerekli olan şey proleterlerin özsavunması, meşru müdafaasıdır. Faşizmle İtalya’daki reformistlerin yaptığı gibi “Bana ilişme, ben de sana ilişmeyeyim!” diyerek yalvardığı gibi savaşılmaz. Bilakis! Şiddete karşı şiddet. Ama bireysel terör şeklindeki şiddet değil, bu işe yaramaz. Fakat devrimci örgütlü proleter sınıf mücadelesinin gücü olarak şiddet!”
Zetkin, faşizmi yenmek için sosyalist fikirde olmayan farklı siyasi görüşlere sahip olanlar da dahil olmak üzere geniş bir işçi sınıfı örgütleri katmanının göz ardı edilemeyeceğini ve faşizmi yenmek için bir araya gelmesi gerektiğini savundu:
“Faşizm, fabrikadaki işçinin Bavyera’nın mavi-beyaz renkleri ile bezeli bir ruhu olup olmadığını, burjuva cumhuriyetinin siyah, kırmızı ve altın sarısına mı yoksa orak ve çekiçli kızıl bayrağa mı vurulduğunu sormaz. İşçinin Wittelsbach hanedanının geri dönmesini isteyip istemediğini, Ebert’in coşkulu bir hayranı olup olmadığını ya da arkadaşımız Brandler’ı Alman Sovyet Cumhuriyeti başkanı olarak görmeyi isteyip istemediğini sormaz.
Faşizmin önemsediği tek şey sınıf bilincine sahip bir proleterle karşılaşmasıdır ve onu gördüğü yerde yere serecektir. Bu nedenle işçiler, partiydi, sendikaydı ayırmaksızın mücadele için bir araya gelmelidir.”
Zetkin, faşizmi yenme konusundaki bu görüşleriyle birlikte, kapitalist toplumun tam bir dönüşümünün gerekliliğinde ısrar etti. İşçilerin faşizmi alt etme gücü var ve bu sırada da, kapitalizmin çelişkileri ortaya çıkar ve devrimin gerekliliği gösterilir diyordu.
Zetkin’in enternasyonal bir mücadeleye ve dünya çapındaki işçi ve sosyalist örgütlerin bu mücadeleye girişmesinin önemine yaptığı vurgu kilit önemdedir ve bugün dünya çapında sağın yükselişini anlamaya çalışanlara çok önemli bilgiler sunmaktadır.
Zetkin’in vurguladığı gibi faşizm, örgütlendiği ülkeye bağlı olarak farklı biçimler alabilir ve korkunç biçimde her yeniden ortaya çıkışında yeniden incelenmelidir. Ancak faşizmin özüne ve onun nasıl yenileceğine dair anlayış, tüm enternasyonal işçi sınıfının ortak hedefi olmalıdır.
Kaynak: https://socialistworker.org/2018/11/30/the-roots-of-fascism-and-the-seeds-for-its-defeat
Çeviren: Meral Alankuş