Ahn Hak-sop, Kore Savaşı sırasında Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Kore Halk Ordusu’nda (KDHC ya da Kuzey Kore) subaydı. 1952’de Kore’nin güney kesiminde bir toplantıya giderken Amerika Birleşik Devletleri ve vekil güçleri tarafından ele geçirildi. Nihayet 1995’teki tahliyesinde önce, dönek olmamış bir siyasi tutsak olarak onlarca yıl katkı sağladı. Bugün hala Kore Cumhuriyeti’nde (KC ya da Güney Kore) barış ve yeniden birleşme aktivisti olarak etkin.
Liberation School: Bugün bizimle konuştuğunuz için çok teşekkür ederim, Bay Ahn. Sizi tekrar görmek şahane. Başlangıç için, bize Kore’nin barış, bağımsızlık ve yeniden birleşme mücadelesine nasıl dahil olduğunuzdan bahseder misiniz?
Ahn Hak-sop: Benim doğduğum şehir Ganghwa Adası. Japon emperyalizmi döneminde, fakir bir evde doğdum. Ailem Konfüçyüsçüydü. İlkokula gittim ve emperyalist bir eğitim aldım. Bana Kore’nin bir sömürge olduğunu öğretmediler. Bunu ikinci sınıfta fark ettim. Emperyalist eğitimdeki deneyimlerimle Kore’nin bağımsız olmadığını öğrendim ve o zamandan beri içimde anti-emperyalizm duygusu büyüdü. Japon emperyalizminden kurtuluş döneminde anti-emperyalist eylemlerim nedeniyle saklanıyordum ve direniş güçleriyle orada karşılaştım. 15 Ağustos öğleden sonrasında, Japon emperyalizminden kurtulduğumu biliyordum.
Liberation School: O dönemde ABD emperyalizmine bakışınız neydi?
Ahn: İlk başta ABD Ordusunun bir kurtuluş ordusu olduğunu düşünüyordum. Fakat kısa süre sonra General MacArthur, ABD’nin işgalci bir ordu olduğunu gösterdi. Kurtuluş bahsi yoktu, sadece işgal vardı; bu yüzden şüpheliydim, ama sadece kısmen. Gençtim, tüm ulus ABD yönetimi ile Sovyetler arasında bölünmüştü. 1945 Eylül’ünde Koreliler ABD Ordusunu selamlamak için dışarı çıktılar, ancak ABD Ordusu onlara ateş açmıştı. Moskova Konferansı’ndan sonra ABD Ordusu açıkça Sovyetler Birliği’ni engellemek için orada olduklarını dile getirdi. Bununla birlikte, Sovyetler Birliği 1948’de tüm birliklerini geri çekti. Ancak ABD Ordusu geri çekilmedi.
Hemen hemen her şehirde, özyönetim için bir Halk Komitesi vardı, fakat ABD Ordusu Halk Komitelerini tanklar ve askerlerle ezdi. O zamanlar çok sayıda direniş ve isyan vardı.
8 Ağustos 1947’de kurtuluş kutlaması hazırlamak üzere bir toplantıdan bir arkadaşımla eve dönerken biri bize ateş açtı ve arkadaşım yaralandı, ardından tutuklandı. Ben atlattım ve kaçtım. Ve o zaman 38. paralel olmamasına rağmen [Kore’nin Güney Kore ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti olarak ikiye bölünmesinden söz ediliyor.-ç.n.] yarımadanın kuzey kesiminde bulunan Kaesong’a yeraltına indim. Kaesong’dayken mühendislik okuluna gittim. Güney Kore polisi beni tutuklamak için okula geldi ama okul beni korudu.
Liberation School: Sonra ne oldu, savaş sırasında?
Ahn: Savaş sırasında Kore Halk Ordusuna yazıldım ama okul kabulümü geciktirdi. Hastaydım ve sonunda orduya katıldığımda savaşamadım. İstihbarat toplamada görev yaptım. KHO beni 1952’de Güney’e istihbarat elemanı olarak gönderdi ve orada tutuklandım. 1952 yılının Nisan ayının başlarında, İşçi Partisi’nin Kangwondo bölgesindeki bir toplantısına gidiyordum. Oraya giderken takip edildim ve tutuklandım. Cezaevindeyken, baş etmem gereken birçok engel vardı. 42 yıl boyunca casusluk ve işkence yapıldı. 1956’dan itibaren Juche ideolojisinden kapitalizme geçiş baskısı vardı.
Önceleri KDHC’ye karşı teorik argümanlar üretmeye çalıştılar. Ama fikirlerini bana karşı savunamadılar. Sonraları bana mal mülkle rüşvet vermeye çalıştılar. Daha sonra işkence yapıldı. Cezaevinde küçük bir hücredeydim ve kışın odaya su dökerlerdi. Bütün kıyafetlerini ve yatak takımlarını alırlardı. Hayatta kalmaya çalıştım. Bu yüzden koşup vücudumu sıcak tutmak için egzersiz yapardım. Ama sonsuza kadar dayanamazdım. Bilincimi kaybettim ve hayatta kalmam için bedenimi dışarı sürüklediler. Başka işkence biçimleri de vardı. Bunların hepsinin üstesinden gelebildim. En acı olanı ise polisin ailemi, annemi ve erkek kardeşimi cezaevine getirmesiydi.
Liberation School: Nihayet ne zaman ve nasıl serbest bırakıldınız?
Ahn: 15 Ağustos 1995’te serbest bırakıldım. Bunu yapmak istemediler ama Cenevre Sözleşmesi nedeniyle beni serbest bırakmak zorunda kaldılar. Beni 1953’te serbest bırakmaları gerekirdi. O zamanlar KDHC’ne gönderilmeliydim ama ABD ve Güney Kore bunu yapmadı. Casus olduğumu söylediler ve bu yüzden istihbarat elemanları için değil yalnızca çatışma alanı askerleri için geçerli olduğunu söyledikleri sözleşmeye dahil edilmedim.
Uzun yıllar dava açmaya çalıştım ama ordu ve cezaevi yönetimi engel olmak için ellerinden geleni yaptılar. Ne mektup gönderebildim ne de kimseyle görüşebildim. Ancak sonunda bir mektup aldım ve insan hakları avukatları dosyamı ele aldı. Hükümet tutuklanmamı haklı çıkarmaya uğraştı ama hiçbir gerekçe yoktu. Beni serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Hapisten benimle birlikte iki tutsak daha çıktı. Bunlardan ikisi, 15 Haziran Deklarasyonu’ndan sonra 2000 yılında KDHC’ne gitti. Bu yoldaşlar, kısa bir süre sonra iki devlet arasında serbest dolaşım olacağını düşündükleri için Kuzey’e gittiler. Okumak için kuzeye gittiler ve daha sonra geri geleceklerini düşünüyorlardı.
Liberation School: Siz neden Güney’de kaldınız?
Ahn: Kendi tercihimle Güney’de kaldım. Üç nedeni var. Önce geçici bir durum sandım. İkincisi, burada Güney’de ilerici genç insanlar vardı ve benden kalmamı istediler. “Dönek olmamış tutsaklar kuzeye giderse mücadelenin merkezini kaybederiz” dediler. Kalmak benim için çok önemli hale geldi. Üçüncü neden, Kore’nin şimdi bölünmüş olmasıydı ve ABD’nin güney kısmını işgal etmesiydi. ABD ordusunun geri çekilmesi, barış anlaşması ve barışçıl yeniden birleşme için burada mücadele etmeye devam etmeliydik. Bu hedefler uğruna savaşmak için burada kalmaya karar verdim. 1952’de buraya yarımadanın güney yarısını kurtarmak için geldim ve burada kalıp bu mücadeleye devam etmem gerekiyor.
Liberation School: Serbest bırakıldığınızdan beri hayatınız nasıl geçiyor?
Ahn: Hükümet, salıverildiğimde bir tane güvenceli denetçimin olmasını istedi, böylece benimle ilgili herhangi bir sorun olursa onları sorumlu tutabilirleceklerdi. Kağıdı yırtıp “Size rehine vermeyeceğim” dedim.
Hala beni takip eden güvenlik güçleri var. Kuzey ve Güney arasında ne zaman bir sorun olsa evimi basıp önünde nöbet tutuyorlar. Bir keresinde bir gösteride muhafazakar güçler bana saldırdı. Polis beni korumak için hiçbir şey yapmadı.
Polisin eski siyasi tutsakları izlemesini zorunlu kılan Güvenlik Gözetimi Yasasından biraz daha söz etmek istiyorum. Her hafta ya da iki haftada bir polis evime geliyor ve faaliyetlerimi, evimi kimlerin ziyaret ettiğini vb. soruyor. İki ayda bir, onlara ne yaptığımı, kimlerle görüştüğümü ve beni kimin ziyaret ettiğini rapor etmem gerekiyor. Her iki yılda bir mahkemeye gitmem gerekiyor. Ancak, onlara rapor vermiyorum veya mahkemeye gitmiyorum. Bu onların kanunu ve haksız.
Bu yasayla mücadeleye devam etmek kolay değil. Ülkeyi terk edemiyorum. Memleketimi ziyaret edemiyorum. Ama bütün hayatımı yeniden birleşme ve anti-emperyalizm için yaşadım ve hayatımın geri kalanını bunun için yaşamak istiyorum.
Kaynak: https://liberationschool.org/interview-with-ahn-hak-sop/
Çeviren: Meral Alankuş