Roy ve Lenin’in sömürge politikaları üzerine tartışması – John P. Haithcox

Bir anlamda, Roy ve Lenin arasında sömürge milliyetçiliğini destekleme sorunu üzerine yaşanan tartışmalar, sömürge politikasının oluşumunda maksima ve minima programa verilecek nispi ağırlık hususunda bir anlaşmazlık olarak görülebilir. İkinci Dünya Kongresi sırasında Roy genç ve sabırsızdı. 1848'den önceki Marx gibi, sınıf kargaşalarını etkin bir şekilde harekete geçirme görevini küçümseme eğilimindeydi. Roy, kitleleri hem iç hem de dış tüm baskıcı ilişkilerden tek seferde kurtarmak için Lenin'in belirlediği hızı zorlamak istedi.

Komünist Enternasyonal İkinci Dünya Kongresi’nin (19 Temmuz-7 Ağustos 1920) [İlk gün Petrograd’ta, ardından Moskova’da toplanan] açılışından önce, Lenin ulusal sorun ve sömürge sorunu üzerine bir tez taslağı hazırladı. İlk enternasyonal Komünist toplantısına katılan genç Bengalli M. N. Roy, Lenin’in eleştiri talebini şevkle yanıtladı. Bunun sonucunda, Lenin onun alternatif bir tez yazmasını önerdi. Her iki tez de Ulusal ve Sömürge Sorunları Komisyonu içindeki tartışmaların sonucunda revize edildi ve her iki tez de daha sonra Kongre tarafından kabul edildi. Roy, Lenin’le çarpışmasının ardından Komintern hiyerarşisinde hızlıca yükseldi. 1922’de Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu’nun (KEYK) aday üyeliğine ve 1924’te tam oy hakkı üyeliğine seçildi. 1924’te Prezidyum’un üyesi oldu. Ancak Roy, Komintern’deki üzerindeki etkisinin zirve noktasına 1926 yılında erişti. Aynı yılın Şubat ayında Komünist Enternasyonal’in yazı işleri kadrosuna atandı ve bunu izleyen Aralık ayında yeniden Prezidyum’a seçilerek, KEYK Siyasi Sekreterliğine katıldı. Roy, KEYK Yedinci Plenumu’nda (12 Kasım-16 Aralık 1926), Petrov’la ortaklaşa yürüttüğü Çin Komisyonu Sekreteri ve Tarım Komisyonu üyesi oldu. Çin sorununu ele almak amacıyla toplanan Plenum, sorunla ilgili sunulan bir tezi kabul etti ve Roy, tezi uygulamak üzere Komintern temsilcisi olarak Çin’e gönderildi. 1927’de Çin’deki olayların ardından Roy’un etkisi hızla azaldı ama Aralık 1929’a kadar resmi olarak sınır dışı edilmedi.

Lenin’in ve Roy’un ulusal sorun ve sömürge sorunu üzerine özgün taslak tezleri arasında bazı fikir ayrılıkları olsa da esas mesele Lenin’in bütün sömürge alanlarındaki Komünist partilerin “burjuva demokratik kurtuluş” hareketlerine yardım etmesi gerektiği yönündeki savı etrafındaydı. Roy, taslak tezlerinde ve Ulusal ve Sömürge Sorunları Komisyonu ile tartışmalarında, devrimci bir durumda emperyalist kampa kaçabilecek bazı burjuva demokratik hareketlerle ittifaklara karşı çıktı –esasında konunun Hindistan Ulusal Kongresi olduğu aşikârdı. Resmi Rus gazetesi bültenlerine göre, Roy, Hindistan gibi “güvenilir” milliyetçi hareketlerin olmadığı ülkelerde, Komintern’in bu tür hareketleri desteklemek yerine, “yalnızca komünist hareketlerin kuruluşunu ve gelişimini…” ve yerli Komünist partileri ya da grupları desteklemesi gerektiğini savundu. Komintern potansiyel olarak gerici burjuva-milliyetçi liderlerle çatışmaktan kaçınarak, “kendilerini yalnızca geniş halk kitlelerinin sınıf çıkarları uğruna mücadele için örgütlenmesine adamalıdır.” Roy’un yalnızca birinin –aşağıda daha ayrıntılı açıklanacak olan- pratikte Komünistler için müttefik olduğu iki farklı tipteki burjuva-demokratik milliyetçi hareketler arasında bir ayrım yaptığı açıktır. Roy’un eleştirileri sonrasında, Lenin’in ulusal ve sömürge sorunları hakkındaki tezleri değiştirildi; Komintern’e “burjuva demokratik kurtuluş hareketleri” yerine “burjuva devrimci kurtuluş hareketlerini” desteklemesi önerildi.

Komintern’in İkinci Kongresi’nde burjuvazinin farklı kategorileri -(a) feodal artıklar ve militaristler, (b) kompradorlar, (c) ulusal burjuvazi ve (d) küçük burjuvazi-  olarak ortaya koyulan ayrımlar akılda kalıcı olmadığı için, komünistler ve aynı şekilde tarafsız akademisyenler arasında bu tezlerin yorumlanmasında çok fazla kafa karışıklığı oluştu. Bunlardan ilk iki grubun net bir şekilde gerici olduğu düşünülüyordu, ancak küçük burjuvazinin kararsız da olsa, güçlü bir önderlik sonucunda proleter davayı desteklemeye teşvik edilebileceğine inanılıyordu. Bunun yanında, ulusal burjuvazinin “güvenilirliği” sorunu çok daha ağır bir meseleydi. Lenin, özellikle anti-emperyalist iştiyakın güçlü olduğu milliyetçi hareketin erken aşamalarında [ulusal burjuvazinin] ilerici bir güç olabileceğini, ancak devrimci potansiyelleri tükendiğinde süregide ittifakın kendi kendini yenilgiye uğratacağını düşünüyordu.

Peki, Komünist taktiklerin “yukarıdan devrim”in “aşağıdan devrim”e aniden dönüştürülmesi gereken bu önemli aşamaya geldiği nokta nasıl belirlenir? Hiçbir zaman açıkça belirtilmese de, İkinci Kongre’nin tezlerinin ve tartışmalarının incelenmesi, bunun üç faktöre bağlı olacağını ortaya koymaktadır: sınıf yapısı, milliyetçi hareketin gelişme aşaması ve söz konusu ülke içindeki burjuva ve proleter güçlerin nispi gücü.

İlk iki çıkarımla uyumlu olarak, gerici olarak kabul edilen burjuva alt grupları burjuva milliyetçi hareketin liderliğini ele geçirirse ya da emperyalistlere karşı zaferinin yaklaştığını sezen ulusal burjuvazi, sınıf çelişkilerini ortaya çıkacağı beklentisiyle paniğe kapılmaya başlarsa burjuva milliyetçi hareket desteklenmeye devam edilmemelidir. İlk durum, feodal artıkların ve militaristlerin milliyetçi hareket üzerinde baskın olduğu 1926-1927’de Çin’de ortaya çıktı. Roy, Hindistan için ikinci olasılığı savundu. Her iki durumda da, ulusal hareket devrimci olmayı bırakacak ve reformizme kayacaktır. Üçüncü durumda, proletaryanın çıkarlarını burjuvazinin çıkarlarına tabi kılmaya devam etmek, eğer proletarya hareketin önderliğini kendisi için ele geçirecek kadar güçlü hale gelirse aptalca olurdu.

Lenin ve Roy, “devrimci kurtuluş hareketlerini” veya “burjuva-ulusal devrimci unsurları” destekleme ilkesi üzerinde mutabık olsalar da Hindistan Ulusal Kongresi önderliğinin sınıf yapısı ve Hindistan içindeki sınıf güçlerinin nispi gücü açısından Hindistan’ın durumuna ilişkin analizlerinde net bir şekilde farklı düşünüyorlardı.

İlk anlaşmazlık Gandi’nin rolü ile ilgiliydi. Lenin, kitle hareketinin lideri olarak Gandi’nin devrimci olduğuna inanıyordu. Roy, [Gandi’nin] “dinsel ve kültürel bir vaiz hali ile, politik olarak ne kadar devrimci görünse de toplumsal olarak gerici olmaya mahkum olduğunu” öne sürdü. Desteklemek için, Plehanov’un, Slav ırkının özel dehasına inanarak kapitalizmi Batılı bir ahlaksızlık olarak kınayan ve köye dönüş ile yeniden canlanmayı savunan, -Roy’un Gandiizm ile örtüştüğünü hissettiği- benzer Rus Popülist ve Sosyalist Hareketler: “Mirs” kararına atıfta bulundu.

Roy, sınıf güçlerini analiz ederken, Hint proletaryasının hem sayısal hem de ideolojik gücünü büyük ölçüde mübalağa ederek aktardı. Hindistan’ın 37 milyon topraksız köylüye ve beş milyon proletaryaya sahip olduğunu iddia ederek, Kongre’ye, milliyetçi hareketin büyük ölçüde orta sınıflara dayanmasına rağmen, proleter kitlelerin kısa bir süre içinde kendi devrimine öncülük edeceğini bildirdi. Tamamlayıcı tezlerinde, “kurtuluş hareketinin gerçek gücünün artık burjuva-demokratik milliyetçilerin dar gücüyle malul olmadığını iddia etti. “Sömürgelerin çoğunda örgütlü devrimci partiler zaten vardı.”

Ancak Lenin, Roy’un Hint proletaryasındaki hakkındaki iyimserliğine katılmıyordu. Marx’ın sınıf bilincinin “kendiliğinden” gelişmesine olan inancını paylaşmıyordu. Proletarya ile sosyalist, yani sınıf bilinçli proletarya arasında temel bir fark görüyordu. İki yıl önce Lenin, “işçilerin fabrikada prangalı mahkûm gibi çalışmaları gerektiğini ve geriye sosyalist olmaları için ne zaman ne de imkân kalmadığını” yazmıştı. “Kendiliğindenlik”, geçici olarak bir sınıfın çıkarlarıyla ortaklaşabilecek, ancak uzun vadede onun karşısına çıkabilecek, toplum için yalnızca mantıksız bir muhalefeti temsil ediyordu. Lenin sınıf bilincinin gelişiminin parti örgütlenmesine, disipline ve öğretmeye dayandığını düşünüyordu.

İkinci Dünya Kongresi sırasında Hindistan’da Komünist Parti yoktu, sadece birkaç dağınık devrimci grup vardı. Lenin’in, Roy’a Hint proletaryası ve köylülüğünün harekete geçirilmesinin biraz zaman alacağını söylediği anlatılmıştı. Hindistan’ın durumuna ilişkin farklı değerlendirmeleri, milliyetçi hareketlere karşı farklı tutumlar almalarına yol açtı. Lenin, milliyetçi hareketlerle “geçici ilişkileri ve hatta birlikleri” teşvik ediyordu. Roy, şüphesiz Hindistan’ı göz önünde bulundurarak, bu tür hareketlerle yalnızca “işbirliği”nden bahsediyordu. Ulusal burjuvaziye Lenin’den daha az güvenerek, sömürgelerdeki burjuva-demokratik devrimi desteklemektense Komünist devrimin gelişmesini daha fazla vurguluyordu. Tezlerinde, yeni bir toprak reformu programını tavsiye ediyor ve “köylü ve işçi Sovyetlerinin” “mümkün olan en kısa sürede” örgütlenmesini teşvik ediyordu.

Proletaryanın sınıf bilincine olan tutkulu inancıyla Roy, 1848’den önceki Marx’a benziyordu. Marx, nihayet 1848’de patlak veren Avrupa devrimlerini hevesle ve iyimserce dört gözle beklemişti, ancak hepsi de başarısız olmuştu. Bunların sonucu olarak, Marx, sınıf bilincinin yalnızca “nesnel koşulların” bir sonucu olarak kendiliğinden ortaya çıkma ihtimalini abarttığını fark etti. Marx, sadece proletaryanın şimdiye kadar düşündüğünden daha da uzun çıraklık yapmasının gerekliliğini değil, aynı zamanda bu gelişmeyi geciktirme eğiliminde olan nesnel şartları yok ederek proletaryanın sınıf bilincinin gelişmesine yardım etmenin gerekliliğini anlamaya başladı.

Bunu başarmak için Marx, minima program denen şeyi tasarladı. Kapitalizmin olgunlaşmasının – Marx’ın tam ölçekli sınıf savaşının gelişmesi için ön koşul olarak gördüğü bir aşama- önündeki tüm engelleri kaldırmak için tasarlanmıştı. Toplumsal rahatsızlıkları açık etmek ve sınıf ayrımlarını belirginleştirmek için genel oy hakkı gibi demokratik özgürlükleri teşvik ederek sınıf bilinci kazanmayı çabuklaştırmaya çalıştı. Aynı zamanda dini ve vatansever duyguların, reform inanışlarının ve diğer ideolojik at gözlüklerinin de güçsüzleştirilmesini içeriyordu.

Minima programla uyumlu olarak, maksima bir program da takip edilecekti. Komünist partiler, burjuva demokrasisinin en saf haliyle gelişmesi için çalışırken, eş zamanlı bir şekilde kapitalist sisteme ideolojik saldırılar yaparak ve isyanları teşvik ederek burjuva düzenini güçten düşürmeye çalışıyorlardı. Görülüyor ki bu programlar, burjuvaziyi devirmeye çalışmak için, ortaya çıkan durumlara karşı son derece hassas duyargalar ve keskin bir zamanlama duygusu gerektiriyor.

Bir anlamda, Roy ve Lenin arasında sömürge milliyetçiliğini destekleme sorunu üzerine yaşanan tartışmalar, sömürge politikasının oluşumunda maksima ve minima programa verilecek nispi ağırlık hususunda bir anlaşmazlık olarak görülebilir. İkinci Dünya Kongresi sırasında Roy genç ve sabırsızdı. 1848’den önceki Marx gibi, sınıf kargaşalarını etkin bir şekilde harekete geçirme görevini küçümseme eğilimindeydi. Roy, kitleleri hem iç hem de dış tüm baskıcı ilişkilerden tek seferde kurtarmak için Lenin’in belirlediği hızı zorlamak istedi.

Roy’un “sömürgelerdeki endüstriyel gelişmeyi engelleyen emperyalist politika”nın proleter sınıfın “yakın zamana kadar” büyümesini sınırladığı belirten ek tezi bu noktada etkisizdir. Ancak Roy’un 1920’deki tezi, Hindistan’ın sınıf çıkarlarının pekişmeye başladığı bir kapitalist gelişme aşamasına çoktan ulaştığı varsayımına dayanıyordu. Roy, tezini savunmak için, 1922’de India in Transition adıyla, Hint toplumunun Marksist bir analizini yaptığı kitabını yayınladı. Rusça versiyonu 1921 gibi erken bir tarihte ortaya çıkmıştı. Kitabında, I. Paylaşım Savaşı sırasında Hint endüstrisinin “olağanüstü” büyümesinin bir sonucu olarak, Hint burjuvazisinin artık Hindistan’ın doğal ve insan kaynaklarının sömürülmesinde çok daha büyük bir pay talep ettiğini ileri sürüyordu. Kitabında, ayrıca, İngiliz Hükümeti’nin, yerli burjuvazinin ortak düşmanlarına karşı kitlelerle güçlerini birleştirmesini önlemek için, şimdi [yerli burjuvaziye] daha büyük tavizler vererek [yerli burjuvaziyi] yatıştırmak için bir politika izlediğini öne sürüyordu. Ancak Roy, Hintli kapitalistlerin Britanya’nın kitlesel isyan korkusunu paylaştığını ileri sürüyordu; yine de bir süre daha başka tavizler kazanmak için kitlelerin gücünü kullanacaklarsa da sonunda yöneticileriyle [Britanya] uzlaşacak ve tam bağımsızlıktan daha azına razı olacaklardı. Roy’un ulusal burjuvaziye duyduğu güvensizliğin esas sebebi buydu.

Kaynak: https://www.thedailystar.net/star-weekend/news/the-roy-lenin-debate-colonial-policy-1737643

Çeviren: Meral Alankuş