130 yıldır aydınlatan ve ilham veren devrim: Marx’ın “Gotha Programı’nın Eleştirisi” – Mazda Majidi & Derek Ford

Karl Marx, komünist geleceğin nasıl görüneceğini ya da oraya nasıl varacağımızı açıklamaya asla yeltenmedi. Bu konuya değinmeye en çok yaklaşan yazısı, 1875’te yazılan Gotha Programının Eleştirisi başlığı verilen kısa bir mektuptur.130 yıl önce 1891’de, Marx’ın yaşamı boyunca işbirlikçisi ve yoldaşı olan Friedrich Engels tarafından yayınlanan bu kısa ve zekice yazılan metin, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin 1875’te Gotha şehrinde yapılan Birinci Kongresinde birkaç değişiklikle kabul edilen Gotha Programı’nın taslak versiyonunun eleştirisi yoluyla işçi sınıfının iktidar mücadelesine yol göstermeye ve ona ilham vermeye yaradı. Program, Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi ile Alman İşçi Birliği’ni bir araya getirdi. Alman İşçi Birliği, yeni parti platformunu derinden etkileyen Ferdinand Lassalle tarafından kurulmuştu.

Lassalle ve Marx, Avrupa’daki 1848 demokratik devrimlerine katılarak arkadaş ve yoldaş oldular. Marx devrim için örgütlenmeyi ilk olarak Brüksel’de başlatmıştı ancak sonrasında buradan sürüldü ve ajitasyon ve örgütlenmeyi Lasalle’ın da yaşadığı Almanya’da devam ettirdi. Lassalle, cebire teşvik etmek ve kışkırtmaktan hapse atıldı ve altı ay tutsak edildi. Yıllar sonra, 1864’te, henüz 39 yaşındayken, sevdiği kadınla evlenme şansından mahrum edildiği için, kadının babasının zorla evlendirmek istediği Rumen prensini düelloya davet etti. Lasalle öldürüldü.

Komünist Manifesto’nun 1888 İngilizce baskısına yazdığı önsözde bir dipnotta Engels şöyle yazıyordu: “Lasalle şahsen kendisini bize hep Marx’ın “öğrencisi” olarak tanıtmış ve böyle olunca da elbet “Manifesto”nun zemininde yer almıştı. Ama onun devlet kredisine dayanan üretici kooperatifleri talebinin ötesine geçmeksizin tüm işçi sınıfını, devlet yardımına yaslananlarla özyardıma yaslananlar arasında ikiye bölen izleyicileriyle ilgili durum başkadır.”

Gotha Programı, Lassalle ve Marx’ın takipçileri arasında bir uzlaşmaydı. Marx eleştirisini Kongre’ye hazırlanırken yazdı ve özellikle Almanya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden gelenler olmak üzere Parti üyeleri arasında geniş çapta yayıldı. Marx, metni Lassalle’ın reformist fikirlerine taviz vermelerine engel olmak için müttefiklerine dağıttı. 1875’te Engels, yaşamının büyük bir bölümünde Marksist olan August Bebel’e bir mektup yazmıştı. Engels, kendisinin ve Marx’ın birleşme çabalarından yalnızca gazetede okuduklarından öte bir şey bilmediklerini ve “programın kesinlikle şaşırttığını” yazıyordu.

Engels, Gotha Programının Eleştirisi‘ni Marx’ın ölümünün ardından 1891’de yayınladı ve aynı yıl Erfurt Programı Gotha Programının yerini aldı. Erfurt Programı içerik olarak öncekinden daha devrimci olsa da Parti aygıtına hâlâ bizim şimdi sosyal demokratlar ve sosyalizmin diğer devrimci olmayan varyantlarının yandaşları dediğimiz klikler hakimdi.

Metni olduğu gibi; yani bir eleştiri, tarihin belirli bir noktasında sosyalist hareketle diyalog sırasında yazılmış bir yorum olarak okumak önemli. Aynı zamanda, bu kısa Eleştiri (programın kendisi bundan da kısa), dünya sosyalist hareketi ve ardından komünist hareketler üzerinde kalıcı etkileri olan uzun bir mirasa sahiptir. Lenin’in Devlet ve Devrim adlı eserinde metne ve Marx ile Engels’in bu konudaki mektuplarına verdiği önemi dikkate aldığımızda, Eleştiri’nin, Üçüncü Enternasyonal’in devrimci Marksizminin, İkinci Enternasyonal’in reformizmi ve ulusal şovenizmiyle ayrılması için bazı teorik temeller sağladığını görebiliriz.

Eleştiri’nin arka planı: Marx’ın kapitalizm, devlet ve devrim analizi

1848 devrimlerinden sonra, hareketteki ve Komünist Birlik içindeki bazı insanlar –daha doğrusu çoğu- karşı-devrimin galip gelmesinden sonra mücadelenin hemen yeniden canlanacağına inanıyordu. Marx ve Engels aynı fikirde değildi. Bir süredir, gerici bir dönemin yerleşeceğini -doğru bir şekilde- öngörüyorlardı. Sonuç olarak, komünist hareketin acil görevlerinin devrimci eğitim ve teoriyi vurgulaması gerektiğine inanıyorlardı. Birlik 1852’de dağılacak olsa da Marx ve Engels, Komünist Birlik’in Londra’daki şubesini kendi kanaatlerine ikna edebildiler.

Yeni dönemin yeni görevlerine uygun olarak, Marx dikkatini henüz sistematik olarak meşgul olmadığı bir çalışma olan politik ekonomi incelemesine verdi. Bu inceleme, Alman otoritelerinin Marx’ı her birinde beraat ettiği yargılamalarından sonra ironik bir şekilde kolaylaştı. 1849’da Marx’ı Almanya’dan kovdular. Marx önce Paris’e dönmeyi denedi ama yetkililer bunun çok tehlikeli olduğunu söylediler. Böylece Marx, hayatının geri kalanını geçirdiği Londra’ya gitti.

Marx’ın politik ekonomi çalışmaları, değer ve artı değer teorisini dile getirdiği Kapital’in -Marx’ın en gelişmiş kapitalist üretim analizinin- ilk cildinin 1867’de yayımlanmasıyla zirveye erişti. İşçi hareketi dikkatini başka bir yere çevirmeye zorlasa da, Marx o sırada diğer ciltler üzerinde çalışıyordu. Eleştiri ile özellikle ilgili olan, Paris Komünü deneyimiydi. Komün üzerine çalışması 1871’de Fransa’da İç Savaş adıyla yayınlandı ve Marx’ın devlet ve devrimci sürece ilişkin en gelişmiş analizlerinden biriydi.

Marx’ın eleştirisinin özü

Kapitalizmin gerçek dinamikleri ve komünizm için devrimci mücadelede devletin rolü, Marx ve Engels’in eleştirilerinin merkezinde yer tutar. Aynı zamanda, Marx’ın Eleştiri’yi Alman Partisi’ndeki (kamuya değil) yoldaşlarına yazdığını ve bunun oldukça bağlamsal bir müdahale olduğunu hatırlamak önemlidir. Eleştiri‘nin özü, programın birbiriyle ilişkili 1) emek, sınıflar ve ücretler; 2) işçi sınıfının kurtuluşunda devletin rolü ve 3) kapitalizmden komünizme devrimci geçişin yanlış kavranması etrafında döner. Bu bölümde, metinden çıkan en alakalı kavrayışlardan bazılarını vurgulayacağız.

Program, Marx’ın değer teorisine uymuyordu. Gotha Programının taslağı ve son versiyonu, toplumun “toplam emeğinin” “adil dağılımını” talep ediyordu. Üretilenin, “tükenmiş üretim araçlarının” yerine konması, üretken kapasitelerin genişletilmesine yönelik yatırımlar ile bir “sigorta fonu” için bir fazlalık rezervinin yaratılması arasında bölünmesi gerektiği gerçeği kabul edilmemektedir. Ayrıca toplumun ürettikleri, yönetimi, okul, sağlık hizmetleri gibi ortak ihtiyaçları ve “çalışamayacak durumda olanları” finanse etmek zorundadır. Dolayısıyla talep ütopiktir, çünkü üzerinde yükseldiği gerçek temellere, yani kapitalizme değil, “kendi temellerine” dayanan bir komünist toplumu varsayar.

“Adil dağılım” yerine, sosyalizmde –komünizmin ilk aşaması– eşitsiz dağılım olacaktır, çünkü sosyalizm kapitalizmden, ortadan kaldırılamayacak eşitsizlikleri miras alır. Komünizm-sosyalizmin ilk aşamasında, maddi mallar eşit olarak dağıtılmaz. Nitelikli, yarı vasıflı ve vasıfsız emeğin ücretleri arasında hâlâ bir ayrım vardır. Yalnızca “komünist toplumun daha yüksek bir aşamasında” toplum, afişlerine şunları yazabilir: “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar!”

Program, işçi sınıfı dışındaki tüm sınıfların “tek bir gerici kitle” olduğunu ilan ediyor ve toprak sahipleri, serbest meslek erbapları, köylüler ve orta sınıflar gibi diğer sınıfların varlığını görmezden geliyordu. Sermayenin sürekli temerküzüyle, bu sınıflar büyük ölçüde proleterleşir ve onlara Gotha Programında reddedilen devrimci bir potansiyel verir. Program ayrıca, ütopik taleplerinin “devletin özgür temelini” oluşturacak olan “devlet yardımının” “demokratik kontrolü” ile gerçekleştirileceğini duyuruyordu. Bu özgür temel, genel oy hakkı, ücretsiz ve zorunlu eğitim ve artan oranlı gelir vergisi gibi bir dizi demokratik talebi içeriyordu.

Marx sorar: “Özgür devlet de nedir?” Devlet serbest dolaşımda ya da tarafsız değildir, kökleri kapitalist üretim tarzındadır. Özellikle Paris Komünü deneyimi, “işçi sınıfının hazır Devlet mekanizmasını basitçe ele geçiremeyeceğini ve onu kendi amaçları için kullanamayacağını” göstermişti. Aksine, komünizm için mücadele, “devletin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamayacağı bir siyasi geçiş dönemine tekabül eden” bir “devrimci dönüşüm dönemi” gerektirir. Marx, emekçilerin ve ezilenlerin eski egemen sınıfları bastırmak için devlet iktidarını ele geçirmelerine yönelik mücadelenin gerekliliğinde ısrar ediyor.

Taslaktaki “devletin özgür temeli” ifadesinin yerine “devlet” ifadesi eklenmesine rağmen, devlet, kapitalizmi sosyalizmle değiştirmek için kullanılacak tarafsız bir araç olarak görüldüğünden öz değişmemişti.

Marx’ın Eleştiri’sinden sonraki gelişmeler ve siyasi sonuçları

Bu, stratejilerden çok ilkelere dayalı bir kurucu program olduğu için, Marx ve Engels, bunun Parti ve bir bütün olarak işçi hareketi üzerindeki etkisinden endişe duyuyorlardı. Birleşme kongresine ilişkin yazışmalarında, her ikisi de “gerçek hareketin her adımının çok sayıda programdan daha önemli olduğu” noktasında ısrar ediyorlardı. Parti’nin ne yaptığı ne söylediğinden daha önemlidir. Mesela, Nihai program, Marx’ın taslaktaki örtük milliyetçiliğe yönelik eleştirisini ele alsa da –ki bu da “Alman işçi sınıfının enternasyonal görevleri hakkında… tek bir kelime içermez!”- Partinin daha sonra Birinci Dünya Savaşı’na verdiği destek, onların şovenizmini açıkça ortaya koyacaktır.

Eleştiri, Lenin’in Devlet ve Devrim incelemesi ve onu yayınlaması için önemli bir kaynaktı. Lenin, komünizmin birinci ve ikinci aşamaları arasındaki geçişi irdeliyor ve proletarya diktatörlüğünü meşrulaştırıyordu.

Lenin, “komünizmin ilk aşaması henüz adalet ve eşitliği gerçekleştiremez; zenginlik bakımından farklılıklar hem de haksız farklılıklar var olmaya devam edecektir, ancak insanın insan tarafından sömürülmesi de imkânsız hale gelecek” diye yazıyordu. Lenin, “kapitalizm yıkıldıktan hemen sonra insanların herhangi bir hukuk kuralı olmaksızın toplum için çalışmayı öğreneceklerini düşünmemeliyiz” bu idealizme karşı koruma sağlar.” diye yazar. “Ayrıca, kapitalizmin ortadan kaldırılması, böyle bir değişim için ekonomik önkoşulları hemen yaratmaz. Proletarya diktatörlüğü, bu aşamayı sağlamlaştırmada ve toplumu bir sonraki aşamaya yönlendirmede esastır; bu aşamada, “toplumun ürünleri dağıtırken her birinin alacağı miktarı düzenlemesine gerek yoktur; herkes ‘ihtiyacına göre’ özgürce alacaktır.”

Daha da önemlisi, komünist toplumun inşası, garantisi olmayan bir ihtimaldir. Lenin, “insanlığın bu yüce amaca hangi aşamalardan, hangi pratik önlemlerden geçerek ilerleyeceğini bilmiyoruz ve bilemeyiz de” diye vurguluyor.

Marx’ın Eleştiri’de kapitalizm ile komünizm arasındaki geçişte proletarya diktatörlüğünün önemine yaptığı vurgu, W.E.B. Du Bois’in klasiği, Amerika’da Siyah Yeniden Yapılanma’da yankısını buldu. Du Bois kitabın başındaki bir bölüme “Güney Carolina’daki Siyah proletarya diktatörlüğü” başlığını verdi. Du Bois, yayıncısına 1934’te yazdığı bir mektupta (Lenin’in yalnızca birkaç eserine sahip olduğunu kabul ediyor), başkalarının itirazlarına karşı başlığı savunuyor ve “1867’de, Siyah emekçilerin mülkiyeti vergilendirme ve devleti öncelikle emeğin yararına yönetme konusundaki kararlılıklarının bariz kanıtları vardı.” diye yazıyor. Başlığın önemli olduğunu vurguluyordu, çünkü “Yeniden Yapılanmaya karşı tavrımızı kökten değiştiriyor.”

Başlık en sonunda “Güney Carolina’daki Siyah proletarya” olarak değiştirilse de kitap hala sermaye ve emek diktatörlüğü arasındaki mücadeleden bahsediyor. Du Bois, Yeniden birleşen ABD’nin, İç Savaş’ın ardından “Güney’de bir işçi diktatörlüğü girişimini devirip, toprakları nasıl örgütlü bir finans monarşisinin eline teslim ettiğinden” hayıflanıyor. Kitabın 14. bölümünde Du Bois, “Güney’de genel oy hakkı kişisel özgürlük, toprak ve eğitim olmadan işleyemezdi ve bu kurumlar gerçek ve etkili olana kadar, yalnızca siyah ve beyaz emeğin nihai çıkarlarına hizmet eden müşfik bir diktatörlük demokrasiyi kurabilirdi” fikrini savunuyor. Marx için olduğu gibi Du Bois için de yeniden yapılanma, devlet iktidarı, devletin nasıl ve kimin çıkarları için kullanılacağına dair bir mücadeleydi. Birleşik emeğin diktatörlüğü tasavvurunda, “haksız farklılıklar” hala var olacaktı ve diktatörlük, gerçek eşitliğin koşullarını yaratmak için gerekliydi.

Marx’ın Gotha Programının Eleştirisi, farklı bir döneme ait tartışmalara ve şahıslara içeriden bir yanıttı ve Marx bunu komünizm için bir plan veya yol haritası olarak yazmadı. Yine de kendi mücadelelerimiz ve ajitasyonumuz için, işçileri liberalizmden ziyade Marksizme kazanmak ve sosyalist programı netleştirmek için zengin bir kaynak olmaya devam ediyor. Son 130 yıldır, kapitalist devletin işçi sınıfının çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlenebileceğini iddia eden reformistler ile köklü değişimin ancak işçi sınıfının burjuvazinin devlet aygıtını parçalaması ve proletarya diktatörlüğü aracılığıyla kendi işçi devletini kuracağını öne süren devrimci komünistler arasındaki mücadele devam ediyor.

Kaynak: https://www.liberationschool.org/marx-critique-gotha-programme/

Çeviren: Meral Alankuş