Batı bizim için ne yaptı? Artsah ve kıtalararası soykırım ticareti – Nairi Malkhasian

İşgal edilen alanlara sinsice bir sürü sermaye boşaltan işletmeler, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve benzeri ülkelerdeki yabancı kapitalistlerin asalak doğasını gösterirken, etkin olsun ya da olmasın, yabancı hükümetlerin savaşa katılımını görmek, dünya çapında emperyalizm karşıtları için dünya çapında bir ikaz ışığı olmalıdır. Azerbaycan'ın yanı sıra ülkenin uzun vadeli müttefiki Türkiye'nin fiili askeri çatışmada belirleyici bir rolü olup olmadığı konusunda bir tartışmaya gerek yok. Ancak biraz uzaklaşınca yeni bir Batılı aktörler ve suç ortakları takımı ortaya çıkıyor.

Ermenistan ve Azerbaycan arasında Artsah bölgesi (Dağlık Karabağ olarak da bilinir) için son zamanlarda yeniden yaşanan çatışmalar ardında binlerce can kaybı bıraktı, binlerce kişinin yaralanmasına ve yerinden edilmesine neden oldu. Savaş altı hafta sürse de geleneksel olarak Ermeni toprağı olan ve tarihsel olarak köklü bir Ermeni çoğunluğa sahip olan Artsah üzerinde onlarca yıldır devam eden çatışmaların sadece bir örneği. Daha önce Azerbaycan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti’nin bir parçası olan özerk oblastta[1] (DKÖO) [Dağlık Karabağ Özerk Oblastı-ç.n.]  yaşayan yurttaşlar, o zamanki yasalar gereğince barışçıl bir referandum düzenledi ve 20 Şubat 1988’de Azeri SSC’den bağımsızlık için oy kullandı. Sovyetler Birliği’nin makus çöküşünü izleyen 90’larda çatışma ilk savaşa dönüştü. Şu anda, en sonki çatışma, Azerbaycan’ın Artsah mülkü topraklar da dahil savaşarak elde edilen toprakları ve ayrıca Ermenistan’ın 90’ların başındaki ilk savaş sırasında kazandığı – yedi rayon[2] ya da bölgeyi elde tutmasıyla sona erdi. Bu bölgeler yakın zamana kadar Artsah’ın toprak bütünlüğünü güvence altına almak için müzakerelerde kullanılıyordu. Toprak değişikliklerinin yanı sıra Azerbaycan’ı Türkiye ile sınır komşusu Nahçıvan’a bağlamak için Ermenistan üzerinden güvenceli bir seyahat koridoru getirildi ve Rus barış gücünün bölgeye konuşlandırılması sağlandı. Batı dünyasının büyük bir kısmının hem Rus-Türk vekalet savaşı hem de aynı anda bölgedeki etnik iç çatışmaların yeniden patlak vermesi olarak gördüğü bu topraklar için süregiden mücadele, hem tanınmayan Artsah Cumhuriyeti’nde, hem Ermeni topraklarında yaşayan Ermeniler için hem de Ermeni devletinin kendisi için çok daha fazlasını ifade ediyor. Artsahtsi ve Hayastantsi (sırasıyla Artsah ve Ermenistan Ermenileri) için bir varoluş mücadelesidir. Ermenilerin hem Türk hem de Azeri aktörler tarafından maruz bırakıldıkları uzun soykırım tarihi göz önüne alındığında, 44 gün savaşlarının sadece yerli Ermenilerin kendi topraklarında bir hayatta kalma mücadelesi olarak değil, aynı zamanda  tarihsel Ermeni karşıtı duyguların ve temizlik kampanyalarının bir uzantısı olarak görülmesine şaşırmamalı. Diasporadakilerin çoğu bu çatışmayı benzer şekilde algılıyor. Savaş sırasında diasporanın katılımına bakıldığında, anavatan dışındaki pek çok Ermeni, kendi hükümetlerine çatışmaya karşılık vermeleri için baskı yapma ve Artsah’ın bağımsızlığını tanımaları ve hatta Azerbaycan’a ve uzun vadeli müttefiki Türkiye’ye yaptırım uygulamaları umuduyla sayısız dilekçe hazırladı, protesto ve savaş karşıtı gösteri düzenledi.

Şimdi savaştan sonra, bir kaç hayati soru sormanın vaktidir. Bu taktikler halkımız için yeterli miydi? Bu eylemlerden herhangi biri, süregiden mücadelemizde önemli değişikliklere yol açtı mı? Binlercesi hayatını kaybetti, yüzlercesi yerinden edildi ve bunlardan daha fazla sayıdaki topraklarını terk etmeyenler ya evlerini yıkmak ve hayatlarını alt üst etmek ya da kalıp Ermeni karşıtı şiddet ve tacize maruz kalmak gibi zor bir seçimle karşı karşıya. Ateşkesin imzalandığı gün diasporadaki birçok kişinin hissettiği sarih keder için şüpheye mahal yok ve bir çok Hayastantsi, Ermenistan’ın mevcut liberal burjuva liderlerinden hoşnutsuzluğunu dile getirirken, diasporadaki bizler, kendi yöntemlerimizi ve eylemlerimizi eleştirel bir şekilde sorgulamalıyız. Batılı hükümetlere ve medyaya yapılan çağrıların etkili olup olmadığını ve bu tür taktiklerin ilk etapta uygulanabilir olup olmadığını kendimize sormalıyız. Bunu yaparken, aynı aktörlerin sessizliğini ve aldırmazlığını dikkate almak, Ermeni kurtuluşu saflarındaki herkesin içselleştirmesi gereken bir vahiy: Batı yardımımıza gelmedi ve gelmeyecekti. Ve hatta bu yazıda anahatları ile ele almayı umduğum daha büyük bir gerçek şu ki diasporanın büyük bir bölümünün yaşadığı sömürgeci, kapitalist ülkeler asla Ermeni kurtuluşunu desteklemeyecektir. Çünkü bizim silinip yok olmamız dünyanın her yerindeki marjinalleştirilmiş insanlara yönelik şiddet ve ortadan kaldırma gibi, kâr için faydalıdır.

Bu gerçek, bu savaşın doğasına ilişkin en görünür söylemi – pantürk ideolojilerinin ayrılmaz bir parçası olarak baş gösteren etnik temizlik hayaletini – itibarsızlaştırmak veya küçümsemek anlamına gelmez. 1988’deki Sumqayıt pogromlarından ve hatta daha eski zamanlardakilerden beri soykırım motivasyonları ortadadır. Birinci Dağlık Karabağ Savaşı sırasında açık olmaya devam ettiler. Ve son yirmi yıl boyunca bile, Ermeni kültürel anıtlarının her yıkımı, Ermeni tarihinin her revizyonu ve topraklarımızdaki varlığı ve devlet güdümlü her Ermeni cinayeti, mevcut Azerbaycan hükümetinin asıl niyetinin bir kanıtı/vasiyetidir: “Ermenilerin tamamen ortadan kaldırılması.”

Etnik temizliğe karşı mücadeleden vazgeçmek şöyle dursun, diaspora yabancı kapitalist entrikaları anlatmalı ve bu mücadeleye müdahil olmak için yaşadıkları ülkelerin hükümetlerini suçlamalıdır. Örneğin, Azerbaycan’da altın, bakır ve gümüş üretimi portföyüne sahip bir kamu madencilik şirketi olan Anglo Asian Mining örneğini ele alalım. Hem Azerbaycan sınırları içinde, hem de Ermenistan’ın ateşkesten daha önce işgal ettiği rayonlarda üç tane madene sahip olduğunu iddia ediyor, bunlardan en önemlisi bölgedeki en büyük altın madeni: Güney sözleşme alanı. Aslında, son savaş sırasında daha fazla toprak kazanımı elde edildiğinden, şirket, bu maden zengini bölgelerden bir kez daha kaynak çıkarmak için bu tür madenlerin bulunduğu alanlarda “Azeri hükümeti ile yakın temas halinde” olduğunu açıkça belirtti. Belki de daha ürkütücü olanı, ateşkes ve yüzlerce Ermeni’nin evlerini terk etmesinden itibaren, şirketin hisselerinin değerinin artması (ateşkes ve toprağın devri gerçekleştikten bu yana %10).

Azerbaycan’da yerleşik bir maden şirketinin son savaştan ve Ermenilerin evlerinden göç etmesinden sonra daha da fazla para kazanmasının neresi acayip diye sormaya cüret edilebilir. Sonuçta savaş her zaman karlı bir iştir. Benim şok edici olmasını umduğum şey Anglo Asian Mining gibi şirketlerde yabancı ve özellikle Batılı liderliğin katılımının çok fazla miktarda olması. Göze çarpar biçimde, yönetim kurulu dışında, Anglo Asian Mining’in yöneticilerinin yarısından fazlası Azeri bile değil – bu grup bir Amerikan petrol yöneticisi, emekli bir İngiliz profesör ve hatta eski bir Amerikan valisinden oluşuyor. Bu perspektifi daha anlaşılır kılmak için; bu yoğun yabancı bağları ve vurguncuları olan şirketlerden yalnızca biri. Bölgede faaliyet gösteren diğer dev firmalar arasında, Ermenistan’ı ve topraklarının bütünlüğünü korumak için savaşan halkını herhangi bir dev firma gibi zarifçe kınayan Exxon Mobil ve BP gibi yabancı devler yer alıyor. Ve savaş sırasında bile, çok sayıda yabancı şirket ve hükümet, yeni temizlenmiş toprakları yatırım için uygun görüyor. Savaştan bu yana, Türkiye ve Macaristan gibi ülkeler, eski milliyetçi partinin işgali altındaki Şuşi’de bir okul inşa etmeye kadar varan, alabora olmuş topraklarda ticarete yatırım yapma konusunda taahhütlerini ve ilgilerini açıkladılar. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yakın tarihli bir videoda, Birleşik Krallık İhracat Bakanı’na ülkenin Azerbaycan’a yaptıkları 30 milyar dolardan fazla yatırım için teşekkür etti ve Birleşik Krallık şirketlerinin “kurtarılmış bölgelerde yeni umutlar” için davet edilen ilk şirketlerden olduğunu belirtti. Ayrıca ve özellikle Artsah’ta, İngiliz şirketi Chapman Taylor, Ermeni nüfusunun yakın zamanda sınır dışı edilmesinden sonra işgal altındaki Şuşi’nin şehir planlamasını yönetmek için devlet ihalesini ve 2,9 milyon dolarlık bir sözleşmeyi kazandı.

İşgal edilen alanlara sinsice bir sürü sermaye boşaltan işletmeler, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık ve benzeri ülkelerdeki yabancı kapitalistlerin asalak doğasını gösterirken, etkin olsun ya da olmasın, yabancı hükümetlerin savaşa katılımını görmek, dünya çapında emperyalizm karşıtları için dünya çapında bir ikaz ışığı olmalıdır. Azerbaycan’ın yanı sıra ülkenin uzun vadeli müttefiki Türkiye’nin fiili askeri çatışmada belirleyici bir rolü olup olmadığı konusunda bir tartışmaya gerek yok. Ancak biraz uzaklaşınca yeni bir Batılı aktörler ve suç ortakları takımı ortaya çıkıyor.

Son savaşın doğrudan bir aktörü, yıllardır Azerbaycan’a sürekli olarak silah tedarik eden İsrail olarak görülebilir ve yakın tarihli bir makalede, Azerbaycan’ın silah ithalatının % 60’ını karşıladığı belirtiliyordu. İHA’ları ve misket bombalarını içeren bu silahlar ve İsrail ordusunun Azeri askeri ortaklarını destekleyen çatışmaya ilişkin resmi açıklamaları bu savaşta eksik kalmamıştı. İsrailli bir askeri bakanın haber kaynaklarına “Bizim desteğimiz olmasa Azerbaycan harekâtını bu yoğunlukta sürdüremezdi” dediğinde, Azerbaycan’ın Ermenilere karşı yürüttüğü etnik temizlik ile Filistin’de devam eden sömürgeciliğin kan ve karla bağlantılı olarak esasen bir olduğunu herkesin anlaması gerekir. Ve her iki ortak için ne kadar faydalı bir değiş tokuş! Azerbaycan, Filistinlilere karşı kullanılan en son askeri teknolojiyi (ABD tarafından ödenen) alıyor ve İsrail, Azerbaycan’ın Ermenileri kovduğu topraklardan çıkardığı kanlı parasını ve bu tür silahların daha sonraki sömürge saldırıları için ne kadar etkili olduğuna dair ilk elden esaslı bir görüş alıyor.

Ancak etnik temizlikteki suç ortaklığı sadece İsrail’le bitmiyor. Azerbaycan’a, Türkiye’ye ve İsrail’e askeri yardım gönderen Batılı ulusların da benzer şekilde uzun, kana bulanmış defterlerinde Ermeni hayatları var. Birleşik Krallık birçok İsrailli silah üreticisine ev sahipliği yapıyor. Kanada yakın zamanda, mevcut ithalat yasaklarına rağmen, drone hedefleme sensörleri (daha sonra Artsah’ta bulunan sensörler) için Türkiye’ye ihracat izni verdi. ABD’nin rolü de gözden kaçırılmamalı. ABD, İsrail’e milyarlarca dolarlık askeri yardımda bulunmanın yanı sıra, Azerbaycan’a doğrudan askeri yardım sağlıyor ve iki yıl önce yardımını 100 milyon dolara çıkardı. Amerikan seçimciliğine hâlâ bel bağlayanlar için, liberal veya ilerici kontrolün, Artsah’taki Ermenilerin yerinden edilmesi ve temizlenmesiyle doğrudan ilgili hükümetlere devam eden askeri yardım anlamına geleceğini belirtmekte fayda var. Daha henüz kısa süre önce ABD Başkanı Joe Biden, bölgedeki terörle mücadele ihtiyacını öne sürerek Azerbaycan’a bir kez daha askeri yardım sağlamak için kısıtlamalardan feragat etti. Ancak bu argüman Azerbaycan’ın Ermeni savaş esirlerini açık bir şekilde terörist olarak yaftaladığı gerçeğiyle okunduğunda daha fazla endişe veriyor.

Diasporanın mukim olduğu birçok ülkenin Ermenilerin geleneksel topraklarından sürülmesiyle derinden bağlı olduğunu bilerek, bu, imparatorluk bölgelerinde diaspora örgütlenmesi için ne anlama geliyor? Eylül 2020 ile Kasım 2020 arasındaki altı haftalık mücadelede diaspora tepkileri, yüz yüze protestolar ve gösteriler, dilekçeler, bağış toplama ve yabancı hükümetlere, insan hakları örgütlerine ve ünlülere genel çağrıları içeriyordu. Söylemek lüzumsuz, bunlardan herhangi birine cevaben çok az şey yapıldı. Ve bu eylemsizlik, diasporada uluslararası toplumun Artsah halkını terk ettiği ve içinde bulundukları kötü durumu önemsemediği duygusuna neden oldu. Ancak bu duygu bu tür konulara genel bir sorumluluğu varsayar. Halbuki İsrail, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri gibi hükümetlerin geçmiş performanslarının gösterdiği gibi, gerçek sorumlulukları her zaman kâr ve kan olmuştur. Öyleyse geriye diasporadaki bizler için önemli bir soru kalıyor: ne yapmalı?

Yaşadığımız ülkelerin müdahalesinin kapsamını anlamak, örgütlenme taktiklerini sorgulamak ve değiştirmek için önemli bir itici güç olmaya yaramalıdır. Online veya yüz yüze önemli sayıda bir varlığın bu konulara dikkat çekebileceğine şüphe yoktur; ancak, herhangi bir baskı olmadan çok az şeyin gerçekleşeceği beklenmelidir. Genel olarak Artsah’ı savunmayı amaçlayan dilekçeler mevzu olduğunda, binlerce, hatta milyonlarca güçlü dilekçe desteğiyle hangi maddi değişimin gerçekleşmesi beklenebilir? Bir şekilde, imzalardan başka bir şey yokken adil bir barış anlaşmasının yürürlüğe koyulacağı mı? Tarih defalarca kez özellikle fiziksel misillemeler olmadan dilekçe vermenin çok az işe yaradığını gösterdi, gösteriyor.

Aynı şekilde, seçilmişlere yapılan çağrılar, muhafazakar ya da liberal olmalarından bağımsız olarak, mücadeleye ne teselli ne de yardım sağlayacaktır. Amerikan bağlamında, bu sonuç her iç mücadele ve adalet hareketinde yeniden ortaya çıktı. Bunun yerine, mücadeleye gönülden bağlanmış olanlarımız, hem Ermenistan’ın hem de Artsah’ın mevcut durumunu akıllarında tutmalıdır. Birçok Sovyet sonrası devlet gibi, Ermenistan da özelleştirme ve ekonomik “reform” istilasından önemli ölçüde zarar gördü. 2013 yılına kadar ülkenin nüfusu önemli ölçüde azaldı. Keza, Asya Kalkınma Bankası’na göre, nüfusun önemli bir yüzdesi yoksulluk sınırının (2018’de %26,4) altında yaşıyor. Bu, 2020’de yalnızca %20,2’lik bir işsizlik oranıyla değil, aynı zamanda başkentinde ortalama aylık yaklaşık 350 ABD doları ücretle bir araya geliyor. Son zamanlarda, Azerbaycan ordusu “sınır belirmesi” adına uluslararası kabul görmüş Ermeni topraklarını işgal ettiği için ülke yeni toprak krizleriyle karşı karşıya. Ve yukarıda belirtilenler aşikar biçimde birincil endişe olsa da, eğer hepimiz savaş sonrası Ermenistan’a yatırım yapıyorsak post-sosyalist bir devlete eşlik eden temel sorunların diaspora için daha büyük bir önemi olmalıdır. Markar Melkonian’ın belirttiği gibi, “Evet, güvenli sınırlara ihtiyaçları var: güçlü bir orduya ihtiyaçları var… Ama eğer onlar ve torunları atalarının topraklarında hayat kuracaklarsa, onların da işe, düzgün barınma, sağlık, çocuk bakımı ve eğitime ihtiyaçları var.”

Şunu da açık olarak belirtmek gerekir: Savaş sonrası Ermenistan’a yapılan yatırım, bazı diasporalardan alışılageldiği gibi, ülkeye yatırım yapmak gibi mevcut kapitalist bir kavram olarak ele alınmamalı. Bunu yapmak, Ermenistan’da en çok mücadele eden az sayıda insanın yararına olacaktır. Ermeni işçi sınıfını ayağa kaldırmak için gerekli yardımı hiçbir girişim şirketi sağlayamaz. Hiçbir STK, halk arasında siyasi eğitim inşa etmenin yerini dolduramaz. Bu nedenle, savaş sonrası bu dönemde diasporanın merceklerini yeniden ayarlaması ve anavatanı yalnızca tarihimizin ve kültürümüzün geçici tüketimi için var olan yaşayan bir müze olarak görmeyi bırakması hayati önem taşımaktadır. Ermeni vatanı bir yaz gezisinden, aileye gönderilen bir kerelik havaleden, yurt dışında hatırlanacak bir kökenden daha fazlasıdır. Aksine Ermenistan ve Artsah kaybedilmemiştir ve savaş sonrası dönemde bunun için mücadele edilmesi gerekmektedir. Diaspora için bu, Ermenistan’da Batılı, yeni sömürgeci bir varlık hedefleyen hareketlerden uzaklaşmak ve Ermenilerin şu anda karşı karşıya olduğu mücadeleye yardım etmek anlamına geliyor.

Cevabımız aynı zamanda kapitalizmin, sömürgeciliğin ve ırkçılığın varoluşsal tehditlerine direnen gruplarla koalisyonlar kurma ihtiyacını da ortaya koyuyor. Hareket olarak değil, kendi mücadelemizin önemini göstermeye yarayan benzer mücadelelerle dayanışma yoluyla. Yukarıda da görüldüğü gibi, Ermenilerin topraklarından sürülmesi tek başına gerçekleşmemekte ve tek bir aktör tarafından gerçekleştirilmemektedir. Aksine, bir sürü emperyalist ve sömürgeci aktör bizim yıkımımızdan yararlanıyor ve onların üzerinden kâr ettiği tek halk biz değiliz. İster halkımızın işgal altındaki topraklarında savaştığı silahlara karşı savaşan Filistinliler olsun, ister devlet güdümlü cinayet ve beyaz üstünlüğünün sürekli çarpıttığı bir sistemle karşı karşıya kalan Siyah Amerikalılar olsun, ister topraklarından sürülen Yerli halklar olsun, bizim mücadelelerimiz ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıdır. Kapitalizme ve sömürgeciliğe karşı direniş dünya çapında büyüdükçe, koalisyon kurma ihtiyacı her zamankinden daha fazla.

Son olarak, Ermenistan’da değişimi savunmak için kendi içimize dönerken, “işçi sınıfının güçlü, mücadeleci partisi”ni onaylamalı ve savunmalıyız. Bu, zaten emperyalizmin göbeğinde yaşayanlar için zor görünebilir – ancak Sovyetler Birliği’ni ve özellikle Ermenistan gibi Rus olmayan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini çevreleyen yıllarca süren tarihsel revizyonizm ile bu şaşırtıcı değil. Tabii bir de sistemle iyi bir şekilde bütünleşmiş olanlar ya da zaten kendileri kapitalist olanlar meselesi var. Bu insanlar, özellikle ve kesinlikle ikincisi müttefik değildir ve mücadelede onlara güvenilmemelidir. Kusursuz olarak, Ermeni devrimci Monte Melkonian, Ermeni-Amerikalı kapitalistler hakkında şunları yazdı: “Sosyalizmi reddetmeleri, aksine tüm itirazlara rağmen, çoğunu ulusumuzun geleceğine katılmaktan alıkoyan siyasi bir duruş anlamına geliyor.”  Protestoları sözlü olacak ve partileri ne olursa olsun Ermenistan’ın mevcut egemen sınıfını kökten reddeden her hareketi kınayacaklardır. Ama nihayetinde, “yüksek sesle ilan ettikleri milliyetçilikleri, Los Angeles alışveriş merkezinin on millik bir yarıçapının ötesinde duyulamaz.” Tam tersine diaspora ve müttefikleri yürekli olmalı: Ermeni seçim siyaseti üzerindeki çekişmeleri reddetmeliyiz, ilişkilerimizi sosyalist bir Ermenistan’ın varoluşsal ihtiyacı konusunda eğitmeliyiz ve bu hareket için örgütlenirken aynı zamanda etnik temizliğimize yardım eden ve bundan çıkar sağlayan ülkelere karşı örgütlenmeliyiz. Önceliğimiz bu iş ve bitimsiz çabalarımız olmalı; sonunda yorulabiliriz veya cesaretimiz kırılabilir, ancak bunların hiçbiri halkımızın topraklarında devam eden hayatta kalma mücadelesiyle karşılaştırılamaz. Sık sık alıntılanan şu varoluşsal uyarı doğru: “Artsah’ı kaybedersek, Ermenistan tarihinin son sayfasını çeviririz.” Buradaki strateji, yeni sömürgeciliğe karşı eşzamanlı direniş ve sosyalizmin kurulmasıdır.


[1]Sovyetler Birliği’nde kullanılan bir idari birim. Eyalet ya da bölge anlamına gelmektedir. –ç.n.

[2] Sovyetler Birliği’nde kullanılan bir idari birim. Bir oblastın parçası. –ç.n.


Kaynak: https://www.negationmag.com/articles/what-has-the-west-done-for-us

Çeviren: Meral Alankuş

Not: Yazı içindeki vurgular tarafımıza aittir.

Kaynakça: