Çerkes Ethem’in itibarının serencamı

“Tarih bana az, size çok lanet edecektir.” (Umum Kuva-yı Seyyare Komutanı Ethem’den Genel Kurmay Başkanlığı’na – 2 Ocak 1921)

Keriman Halis, 1932 yılında dünya güzeli seçilmesinin ardından tam da şöhretinin doruklarındayken, herkes ondan bahsediyorken ve bu şöhreti gazetelerde “Türk güzeli” olarak lanse ediliyorken birkaç röportajında aslen Çerkes olduğunu söyleyivermişti. Bu köken hatırlatması, hem kültürel hem ideolojik hem de bürokratik olarak dönemin tartışmasız iktidarı olan Kemalist cenahın hoşuna gitmedi. Başta Mustafa Kemal olmak üzere paşalara, Türk bayrağına, ülkesine pek de sadakatsizliği bulunmayan hatta tüm bunlara çokça saygı duyan Keriman Halis, ömrünün sonuna kadar dışlandı. Gazetelerde, toplantılarda ve kültürel alanlarda tam da Türkiye Cumhuriyeti’nin modern ve aydınlık yüzü için bir simge olacakken, bizzat Mustafa Kemal tarafından verilen “Ece” soy ismine mazhar olmuşken, Çerkes olduğunu saklamaması onu bu imkândan yoksun bırakmıştı.

Türkiye’nin devlet sınıflarının Çerkeslerle olan muhabbeti tıpkı Keriman Halis’e yapılanlar gibi ambivalan bir karakter taşır. Çerkeslerin cesur, atak, gözünü daldan budaktan sakınmayan askeri kişilikler oldukları söylenir. Birileri devlet ve devletlûlar adına fedai olacaksa bu vasfa en çok onların yakıştığı düşünülür. Fakat tersi örnekler de az değildir. Tam da az önce saydığımız bıçkın özellikler, bir başka politik vakit gelip çattığında devlet için belalı bir durum da yaratabilir. Sonuçta devletlinin şansına başbakanlık yapacak bir Rauf Orbay, dışişleri bakanlığı yapacak bir Bekir Sami (Kunduk) ya da düzenli ordu yanlısı bir direniş örgütleyecek başka bir Bekir Sami (Günsav) çıkabileceği gibi Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşler ile Kuşçubaşı Eşref gibi figürler de çıkabilir. Resmi tarih yazımında Ethem ve onunla işbirliği yapanlar hainler olarak yaftalanır, 150’liklerin çoğu Çerkes’tir. Çerkes Hasan’ın Sultan Abdülaziz’in öcünü almak niyetiyle daha çiçeği burnunda olan meşrutiyet rejiminin kabine toplantısını tek başına basıp, bakanlar dâhil on kişiyi öldürmesinin üzerinden (1876) henüz elli yıl bile geçmemiştir.

Ethem’in durumu ise bambaşkadır; onu bizzat Mustafa Kemal açıkça hedef almıştır. Nutuk’ta onun hakkında onlarca sayfa izahat vardır. Ethem, Kurtuluş Savaşı için gerçekten önemli bir figürdür; ama bu önemin hakkı teslim edilmeyebilir, unutulması tercih edilebilir ya da üzerinden şöyle bir geçilebilirdi. Mustafa Kemal bu seçenekleri tercih etmemiş, o ve kardeşleri için ayrıntılı ve uzun açıklamalarda bulunmuş ve hainliğini çok kez tescillemiştir. Mustafa Kemal, Ethem konusunda çok açık ifadeler kullanmıştır ve bu açık ifadeler on yıllar boyunca resmi tarih yazımında bilahare tekrar edilmiştir Buna göre Çerkes Ethem savaşın ilk yıllarında çetevari girişimler yoluyla birtakım hizmetlerde bulunduysa da düzenli orduya karşı çıkmış, Mustafa Kemal’e kafa tutmaya kalkışmış ve nihayet Yunan ordularına sığınmıştır! Yine on yıllar içinde kademe kademe olgunlaşan resmi olmayan tarih yazımından, olayların böyle olmadığını okumuş ve öğrenmiş bulunuyoruz.

Resmi tarih ile onun karşıtlarının çok sayıda ihtilaflı tartışma konusu var. Ancak Çerkes Ethem meselesi Mustafa Kemal’in düştüğü çok net şerhler nedeniyle resmi tarihin şimdiye kadar taviz vermediği, acaba başka türlü de olabilir mi diye sorgulamadığı ve buna cesaret edemediği bir konudur. Olayın salt tarihin bilimsel alanına ait bir konu olmadığı buradan da bellidir, Ethem belli ki Mustafa Kemal’in siyasi bir rakibidir. Eğer resmi tarih bu konuda bir taviz verirse, yani Mustafa Kemal’in siyasi rakiplerinin de hakkı teslim edilirse, bütün kurgu bozulacaktır. Öyle ya, Mustafa Kemal 1920’lerin geri Türkiyesi’nde mümkün olabilecek en ileri düzeni yaratmıştır; ondan başka ülkeyi işgalcilerden kurtarabilecek bir asker, cumhuriyeti getirecek bir modernleşmeci, ekonomik açıdan kalkınma ekonomisini planlayacak bir devlet adamı yoktur ve mümkün değildir! Resmi tarih yazımı Mustafa Kemal’i bu alanlarda rakipsiz ilan eder. Eğer Ethem’e birazcık olsun hak verilecek olsa, Mustafa Kemal’in rakipsiz değil de rakiplerini tasfiye etmeyi başarmış bir politikacı olduğu, o dönemde ülkeyi yönetmeyi başarabilecek pek çok akım/kişi olduğu ve yok edildikleri açığa çıkacaktır. Resmi tarihin Ethem konusunda taviz vermemesinin başlıca sebebi budur.

Resmi tarihin sözcülerinden bu konuda cumhuriyet tarihi boyunca bir geri adım veya sorgulama isteği dikkati çekmemiştir. İlk defa geçtiğimiz hafta CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini ziyaret eden ve Çerkes Ethem’e iade-i itibar talep eden Uluslararası Kafkas Derneği yöneticilerine şu cümlelerle cevap vermiştir.

“Topal Osman’ın, Adnan Menderes’in, Nazım Hikmet’in iade-i itibarı yapıldı, Çerkes Ethem’in niye yapılmasın? Bu konuda siyasetçilerden çok tarihçilerin konuşması lazım, İskilipli Atıf Hoca ya nasıl iadeyi itibar verilmiş ise Tabii ki Çerkes Ethem’e de iadeyi itibar verilmeli, daha ötesi mezarı da Türkiye’ye getirilmeli, Bunlar bizim değerlerimiz”[1]

Yöneticiler Çerkes Ethem’e hain denmesinin kendilerini ve Çerkesleri yaraladığını ifade edince de Kılıçdaroğlu devam ederek “Bu konu tarihçilerin oturup tartışacağı bir husus. O günün sıcak dokusu üzerinden değerlendirilmiş. Yüz yıl geçmiş üzerinden. Yeniden ele alınmalı enine boyuna tartışılmalı. Bunu zaman dilimi içerisinde çözmemiz gerek. Ancak bunu siyasilere yaptırırsak kutuplaşma olur” demiştir.

Resmi tarih savunucularının üst düzey sayılabilecek bir makamı olan CHP genel başkanlığı koltuğundan Çerkes Ethem’e yapılan bu empati çabası oldukça ilginç ve kritiktir. Faik Öztrak, riskli konularda CHP’nin ayar ustası olarak, hemen devreye girmiş ve Kılıçdaroğlu’nun yanlış anlaşıldığını söylemiştir.[2] Ancak iş işten geçmiştir, Kılıçdaroğlu’nun Çerkes Ethem’in mezarının getirilebileceğini söylemesi bir yana bu konunun sakince tartışılması bile oldukça önemlidir. Önemli ve ilginçtir, çünkü şimdiye kadar CHP’de genel başkanlık yapan isimler düşünüldüğünde böyle bir cümlenin işitilebilme imkânı söz konusu bile değildir. İsmet İnönü, zaten Ethem’le olan kişisel husumetinden dolayı bırakalım iade-i itibar önerisini değerlendirmeyi böyle bir ziyareti dahi kabul etmezdi. Bülent Ecevit, böyle bir teklifi ustaca geri çevirmesini başarırdı. Deniz Baykal muhtemelen sertçe yanıt verirdi.

Resmi tarihi savunmakta seleflerinden hiç de aşağı kalır bir bakış açısı olmayan Kılıçdaroğlu neden Çerkes Ethem ile empati yolunu seçmiştir? İlk neden olarak iktidara adım adım yaklaştığını düşünen Kılıçdaroğlu’nun içinden geçmiş olduğumuz “hassas” süreçte kimseyi kırmamak niyetinde olduğu düşünülebilir. Hele hele karşısına yaz mevsiminde, bunca sıcak havada Şeyh Şamil özentisi kalın kalpaklarıyla ve takım elbiseleriyle gelmiş ve yüzlerinden dernekleri adına önemli bir görevi ifa etmenin ve Kılıçdaroğlu gibi üst düzey siyaset erbaplarıyla görüşme yapma seviyesine ulaşmanın mutluluğu okunan kişileri üzmek olur şey midir… Bu seçenek, Kılıçdaroğlu’nu bir taşra politikacısı derekesine indirmektir ve ihtimal dışıdır.

İkinci seçenek ise, Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki cümleleri samimiyetle kendi kişisel görüşü olarak söylemiş olma ihtimalidir. Yani Kılıçdaroğlu samimi bir demokrat olarak konuyu tarihin bilimsel alanına havale etmek istiyor olabilir. Bunu iddia etmek safdillik olurdu; zira Osmanlı’nın son dönemi de dâhil olmak üzere yaklaşık 150 yıllık yakın tarihimiz, siyasal çatışmaların halen güncel bir nesnesidir. Tayyip Erdoğan’ın her sıkıştığında kendi varlığını Reis sıfatıyla Ulu Hakan’a, II. Abdülhamid’e bağlamayı alışkanlık haline getirdiği, Fethullahçıların 15 Temmuz darbe girişiminin Bab-ı Ali baskınına benzetildiği ve askeri darbeler arasında süreklilik ilişkisinin kurulduğu yahut her “başkomutan” kelimesi geçtiğinde geniş yığınların pazarda karpuz seçer gibi bir ihtiyatsızlıkla Mustafa Kemal ve Tayyip Erdoğan arasında ikiye bölündüğü bir atmosferde, konunun tarihçilere bırakılamayacağı aşikârdır. Çerkes Ethem meselesi de II. Abdülhamid de İttihat ve Terakki Cemiyeti de henüz tarihin bilimsel alanına terk edilememiştir. Tabii ki tarih bilimi bu dönemi ve kişileri inceliyor; ancak dönem ve kişiler halen sıcak politik tartışmaların konusu olmaya devam ediyor.

CHP genel başkanlığı gibi resmi tarih yazımının oldukça önemli bir konumundan Çerkes Ethem’in itibarına olumlu yaklaşan sözler edebilmenin gerçek sebebi, resmi tarihin artık aşınıyor olmasıdır. Kılıçdaroğlu’nun ağzından dökülen cümleler, resmi tarihin aşınma seviyesinin artık kalburüstü kesimlere kadar ulaştığının simgesi olarak görülmelidir. Ancak ne yazık ki bu başarı resmi tarihin devrimci tarih yazımı tarafından alt edilmesinden kaynaklanmıyor, başarı büyük ölçüde muhafazakâr ve liberal tarih yazımı hanesine aittir.

Kemalizmin nesnel gerçekleri çarpıtarak, sırf kendi iktidarını sağlamlaştırmak üzere eğip büktüğü tarih, şimdiye kadar üç ayrı eğilim tarafından eleştirilmiştir. Bunların ilki muhafazakâr denebilecek eğilimdir. Bu eğilim Kemalizmin modernleşmeci hamlelerinin tepeden inme olduğunu, dini ritüelleri eze eze geldiğini ve geliştiğini söyler. Onlara göre Türkiye modernleşmesi hiçbir zaman halka değmemiştir, yönetici elitler Batı özentisi girişimleri ne kadar zorlasalar da bir türlü geniş kitlelere yedirememişlerdir. İskilipli Atıf Hoca’ya itibarını geri kazandıran işte bu eğilimdir. İkinci eğilim ise liberal anlayıştır; bu anlayış da Kemalizmi kuvvetler ayrılığını benimsememesi, militarist temelde örgütlenmesi, tek parti iktidarı vesilesiyle bir tür diktatöryel sistem kurması başlıklarında eleştirir.[3] Kemalizm ve tek parti sistemi yeterince “sivil” değildir onlara göre. Devrimci tarih yazımı ise, Kemalizmi feodalizm-kapitalizm geriliminde kâh ilerici kâh gerici olarak niteler, finans kapitalin ülkeye çöreklenişini eleştirir ve komünist akımların şiddet yoluyla ezilmesini kendisine negatif referans olarak alır. Kısaca özetlediğimiz bu üç eğilim içinde, devrimci tarih yazımının etki alanı ve kapasitesi oldukça güdüktür.

Çerkes Ethem, üç muhalif tarih anlayışının üçünün de kendisinden bir şeyler bulabildiği bir figürdür. Muhafazakâr tarih yazımı onda Anadolu İslam’ını görür, liberaller ise Mustafa Kemal’in diktatörlük eğilimlerini törpüleyebilecek başarılı bir siyaset insanı.[4] Devrimci tarih yazımında da Ethem’in zenginden alıp yoksula verme davranışları, çete örgütlenmesi ve Bolşevizm övgüleri mevzu bahis edilir.

Çerkes Ethem’in itibarının iade edilebileceğinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından duyulması, resmi tarihin aşındığının ve muhalif tarih yazımının bunda pay sahibi olduğunun ilk simgesel örnekleri arasında gösterilebilir. Şüphesiz muhalif tarih yazımı içindeki başarının aslan payı muhafazakârlar ve liberallere aittir.

Resmi tarihin aşınması ne olursa olsun alkışlayacağımız, her koşulda mutlu olacağımız bir durum değildir. Devrimciler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi itibarını ve tek tek kişilere verdiği itibarı önemsemezler. Sözgelimi İskilipli Atıf Hoca’nın itibarının iade edilmesi ya da kitleler tarafından yeniden olumlanması, onun hakkında idam kararı veren mahkemelerle kıyaslandığında, devrimci tarih ve devrimci politika açısından nötr olunacak bir meseledir. Devrimci tarih yazımı, İstiklal Mahkemelerini de İskilipli Atıf Hoca ve Teali-i İslam Cemiyeti’ni de savunamaz. Yine Kılıçdaroğlu’nun verdiği örneklerden olan Topal Osman ve Adnan Menderes hakkında devam edecek olursak, bırakalım onların itibarı hakkında sözler söylemeyi, onları doğrudan düşman kategorisinde saymak konusunda şüphe taşımamak gerekmektedir.

Devletin kodları diye dillere pelesenk olan ve sanki sadece bir kod olmasından dolayı pejoratif anlama bürünen şey, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı ipin iki ucundan çekiştirdikçe, bir değişim sürecine girmiştir. Resmi tarihin ve devlet kodlarının Çerkes Ethem vesilesiyle aşınması ise, bu konuda başarının büyük payı muhafazakârlar ve liberallere ait olsa bile, hayırlı bir olaydır. Çerkes Ethem adlı kişi muhafazakâr, liberal veya devrimci, üç muhalif alanın kesişim noktasında yer almaktadır ve resmi tarihi aşındırması bakımından verimli bir başlangıç anıdır. Bu anın devamını tutarlı olarak getirmek ve bunu politikleştirmek ise devrimcilerin ideolojik ve politik görevidir. Çerkes Ethem ile Mustafa Suphi arasında duvarlar vardır; ama bu duvarlar aşılmaz değildir.

Hayri Deliorman


[1] https://www.anadolugazete.com.tr/siyaset/kilicdaroglu-cerkez-ethemeiade-i-itibar-verilmeli-98444h.htm

[2] https://www.trhaber.com/gundem/cerkes-ethem-konusunda-chp-nin-kafasi-karisik-kilicdaroglu-nu-h11203.html

[3] Bu resmi tarihi aşındırmaya büyük katkısı olan liberal kalem ustaları bugünlerde eşzamanlı olarak utangaç Kemalizm/Atatürkçülük övgüleri içeren pozisyon alıyorlar. Post-Kemalizm etiketi üzerinden yürüyen tartışma için Birikim Dergisi’ne ve Gazete Duvar’a bakılabilir. Bu başlık altında sol liberal yazarlar birbirlerini AKP’den kaçarken yeniden Kemalistleşmekle itham ediyorlar ve bunu oldukça “teorik” yapıyorlar.

[4] https://www.haberturk.com/gundem/haber/1007681-cerkez-ethem-hain-degildi