Bugün, Çin Devrimi lideri Mao Zedong’un ölümünün üzerinden tam 45 yıl geçmiş oldu. Çin Devrimi’ni geçirdiği aşamaları -demokratik, sosyalist ve proleter kültür- dikkate alırsak Mao Zedong’un yeterince yaşadığını iddia edebiliriz. Mao’nun önderliğini üstlendiği son devrim olan Büyük Proleter Kültür Devrimi çok sayıda kişinin, görüşün, topluluğun ve akımın iştirak ettiği ya da dahil olmak zorunda kaldığı karmaşık bir tarihsel süreçtir. Yaşanmış olayları ve kişileri tek tek tarihin adalet terazisine oturtamayız, hele hele bunu meselelerin çeşitliliği itibariyle Kültür Devrimi gibi bir zaman dilimine hiç uygulayamayız. Kültür Devrimi, adına Marksizm denen devrimci ideolojinin heybesindeki bütün özelliklerin ispata kavuştuğu, komünizmin en kudretli dönemlerinden biridir. Bu muazzam dönem, altyapının belirleyiciliğindeki üst yapının devrimcileştirilmesidir.
Mao Zedong, aşağıda paylaştığımız mektubu, Kültür Devrimi’nin başlangıcı ilan edilen 16 Mayıs 1966 tarihli genelgenin yayınlamasının üzerinden henüz iki ay bile geçmemişken eşine hitaben kaleme almıştır. Bu mektup, Kültür Devrimi’nin risklerini, çok sayıdaki akımın politik varoluşunu ve Mao’un o dönemki karakterine ve kişiliğine dair özellikleri yansıtması açısından iyi bir örnektir.
Çiang Çing,
29 Haziran tarihli mektubunu aldım. Vey ile Cen’in görüşüne uyup orada biraz daha fazla kalman iyidir. Bu ay yabancılarla iki kez görüşmek zorundayım; daha sonra sana bundan tekrar söz ederim. Vuhan’dan ayrılış tarihim olan 15 Haziran’dan itibaren on günü aşkın bir süre, batıda, dağlarda bir yerde kaldım. Oraya haberler çok zor ulaşıyordu. Bayyun Huanghe’ye geleli ise on gün oldu. Bütün günlerimi belgeleri incelemekle geçiriyorum; gerçekten çok ilginç. Dünyadaki büyük düzensizlik yerini büyük düzene bırakmıştı. Aradan yedi-sekiz yıl geçince, her şey yeniden başlıyor; kötülük şeytanları yeniden ortaya çıkıyor. Onlar yeniden ortaya çıkmazlık edemezlerdi; sınıf tabiatları onları buna zorluyor.
Merkez Komitesi, dostumun konuşmasının[1]yayımlanması konusunda ısrar ediyor ve ben de onayımı vermeye hazırlanıyorum. O, bu metinde hükümet darbeleri sorunundan çok özel bir şekilde söz ediyor. Kimse geçmişte böyle bir konuşma dinlememişti. Öne sürdüğü fikirlerden bazıları beni çok endişelendiriyor. Yazdığım birkaç küçük kitabın böylesine kerameti olduğunu hiç düşünmemiştim. O, kendisi bunları övmeye başladığından beri, bütün ülkeyi de aynı şeyi yapmaya zorluyor. Bu, ha bire kendi sattığı kavunların tatlılığını göklere çıkaran Vang Ana masalı gibi bir şey. Beni Liangşan çetesine katılmaya zorladılar.[2] Onlarla uyuşmaktan başka seçeneğim olmadığı açık. Önemli bir konuyu kendi isteklerime aykırı olarak onaylamak, hayatımda ilk kez başıma geliyor. Buna, istemeye istemeye değişmek denir. Cin sülalesinden Ruan Ci, Liu Bang ile savaştıktan sonra Leyang’dan Çenggao’ya çekildiğinde şunları söylemişti: “Yeryüzünde gerçek kahramanlar görülmediğinden, bu çocuk üne kavuşuyor.” Lu Sün bütün yazdıklarını gözden geçirip düzeltirdi; ben de onunla aynı fikirdeyim. Lu Sün “kendimi kesip biçmeliyim, hem de başkalarından çok çok daha fazla yapmalıyım bunu” derdi. Başımdan bunca badire geçtikten sonra, şimdi ben de sık sık böyle yapıyorum, ama yoldaşların çoğu buna inanmıyor. Kendime güvenim var, ama aynı zamanda bazı noktalarda kendimden şüphe ediyorum. Meseleyi şöyle görüyorum: Dağlarda kaplan olmasaydı maymun kral olurdu; işte ben de bu şekilde kral oldum. Bu eklektisizm değildir. Benim kişiliğimdeki kaplan niteliği hâkim yöndür; onun yanı sıra maymun niteliğim de var, ama bu ikincildir. Han sülalesinden Li Gu’nun Huang Çong’a yazdığı mektupta yer alan şu birkaç cümleyi daha önce de anmıştım: “Hâkim olan, kolay eğilir; beyazın parıltısı çabuk geçer; karın güneşe dayanması zordur; büyük bir üne kavuşan, bunu güçlükle sürdürebilir.” Bu cümleler sanki tam benim için yazılmış; Siyasi Büro Daimi Komitesi’nin bir toplantısında bunları zaten aktarmıştım.
İnsanda çok değerli olan bir şey vardır: Kendi kendini tanıma yeteneği. Nisan ayındaki Hangçev Konferansı’nda, dostumunkilerden[3] farklı fikirler öne sürdüm. Ama neye yaradı ki? O, Pekin’deki Mayıs toplantısında da aynı şekilde konuştu; gazetelerde ise, daha da kötüsü sürüp gitmektedir. Öyle büyük bir gürültü koparıyorlar ki, kendi irademe aykırı olarak onları izlemekten başka çarem kalmadı. Bana kalırsa bunlar, Çong Gi’den yararlanarak şeytanlarla savaşmak[4] niyetindeler; 20. yüzyılın altmışlı yıllarında, ben Komünist Partisi’nin Çong Gi’si haline gelmiş bulunuyorum. Her şey kendi zıddına dönüşür. Kişi ne kadar yükseklere tırmanmaya çalışırsa, düşüşü o kadar feci olur. Ben de paramparça edilmeye hazırlanıyorum. Ne yapılabilir? Madde yok olmaz, sadece parçalanır. Bütün dünyada yüzden fazla komünist partisi var. Bunların çoğunluğu artık Marksizm-Leninizme inanmıyor. Onlar bizzat Marx’ı ve Lenin’i paramparça ettiler…[5] Senin de bu meseleye önemle eğilmen ve başarılarınla sarhoş olmaman gerektiğini düşünüyorum. insanın sık sık zayıf yanlarını, yetersizliklerini ve hatalarını görmesi gerekir. Bunu sana şimdiye kadar kaç kere söylediğimi hatırlamıyorum; Şanghay’da da aynı şeyleri tekrarlamıştım.
Şu yukarıdakiler, antikomünist sözleri andırıyor: Parti düşmanı unsurlar da böyle konuşmazlar mı? Bence yanlış anlayışlar gerçekten vardır. Ben kendi rolümden söz ediyorum, onlar ise Partimizi ve bizzat beni yıkmak istiyorlar. Kara çete ile benim aramdaki fark işte buradadır. Bu fikirler şu sırada açıklanamaz. Solcuların hepsi bugüne kadar hep aynı şekilde konuştular. Eğer benim fikirlerim yayımlanacak olursa, onlar üzerinde soğuk bir duş etkisi yapar ve bundan sağ yararlanır. Bugünkü görevimiz, Parti içindeki sağın bir bölümünü devirmektir (sağın tümünü devirmek imkânsızdır). Daha sonra, belki yedi-sekiz yıl sonra, kötülük şeytanlarını ortadan kaldırmak için yeni bir hareket başlatılacak, daha sonra da tekrar tekrar yeniden başlamak gerekecektir. Bütün bu fikirlerim acaba ne zaman yayımlanabilir? Tam kestiremiyorum. Çünkü sol ve kitleler bundan memnun olmayacaklardır. Belki benim ölümümden sonra, sağ iktidara gelip bunları yayımlamak fırsatını ele geçirir. Sağcılar benim sözlerimden kara bayrağı yüksekte tutmak için yararlanabilirler. Ama bunu yapmak onların başını ağrıtacaktır. Çin’de, imparatorun 1911 yılında devrilmesinden bu yana, gericilik hiçbir zaman iktidarı uzun süre elinde tutamamıştır. En kabadayısı (Çan Kayşek) yirmi yıl kalmış, o da halk ayaklanınca yuvarlanıp gitmiştir. Çan Kayşek, Sun Yatsen’in kendisine duyduğu güveni istismar ederek ve ayrıca Huangpu Askeri Akademisi’ni açıp çevresinde çok sayıda gericiyi toplayarak yükselmişti. Komünist Partisi’ne cephe aldığı zaman, toprak sahiplerinin ve burjuvazinin hemen tümü onu destekledi. Buna karşılık Komünist Partisi henüz tecrübesizdi ve Çan bir süre için bildiğini okuyabildi. Gene de bu yirmi yıl içinde ülkeyi birleştirmekten aciz kaldı. İki parti —Guomindang ile Komünist Partisi— arasında, Guomindang ile farklı savaşağası klikleri arasında, Japonya ile Çin arasında savaşlar oldu ve nihayet dört yıllık büyük bir iç savaş oldu. Bundan sonra Çan kaçıp birkaç adaya sığınmak zorunda kaldı. Eğer sağ Çin’de antikomünist bir hükümet darbesi yapmaya kalkarsa, onların da bir türlü huzura kavuşamayacaklarını kesinlikle söyleyebilirim; bu rejimin kısa sürmesi çok mümkündür, çünkü halkın —nüfusun yüzde doksanının— çıkarlarını temsil eden devrimciler buna izin vermeyeceklerdir.
Şu sırada sağ, belli bir süre avantaj sağlamak için benim sözlerimden yararlanabilir; sol ise, benim başka sözlerimi kullanarak büyük bir kitle eğitimi hareketi başlatacaktır. Pekin gibi bazı yerlerde, devrimci dalga yeniden yükselir yükselmez, ilişkileri sağlam olmayan bazı birimler (Pekin Üniversitesi, Çinghua Üniversitesi) anında dağıldılar. Sağın gürültü kopardığı her yerde sol enerjisini iki katına çıkarıyor. Ülke çapında bir hareket söz konusudur. Sol, sağ ve ortadaki bocalayan unsurlar bu hareketten hep değerli dersler çıkaracaklardır.
Not: Daha sonra “Dörtlü Çete” içinde yer alan karısı Çiang Çing’e Mao Zedung’un hemen Kültür Devrimi’nin başlarında, 1966 yazında yolladığı bu mektup, Alain Bouc’un Lu Chine a la mort de Mao/ Mao’nun Ölümünde Çin (Editions du Seuil, 1977) başlıklı kitabının 127-128. sayfalanndaki metninden dilimize çevrilmiştir. Mektupta Mao Zedung, hem bir sol kanadın hem de bir sağ kanadın var olduğunu söylemekle, kendisini her ikisinden ayırmakta ve daha o günlerde Lin Biao ile arasında bir çelişme olduğunu ortaya koymaktadır. Kültür Devrimi’ni başlatan 16 Mayıs 1966 tarihli kararından iki gün sonra, Siyasi Büro’nun genişletilmiş bir toplantısında, Lin Biao çok uzun bir konuşma yaptı. Söyledikleri, tarihin hükümet darbeleri ve dehalar tarafından yaratıldığı noktasında toplanıyordu. Ünlü “Başkanın her cümlesi gerçektir; O’nun bir cümlesi bizlerin on bin cümlesinden daha değerlidir” ifadesi de bu söylevde yer alıyordu. Keza burada Lin Biao, sağın Çin’de karşıdevrimci bir hükümet darbesi girişiminin arifesinde bulunduğunu öne sürüyordu.
[1] Mao Zedung “dostum” deyimiyle, o sıralarda kendisini hep “Mao Zedung’un yakın silah arkadaşı” olarak tanıtan Lin Biao’yu kastediyor.
[2] “Liangşan çetesine katılmaya zorlanmak”, Suyun Kıyısında adlı tarihi Çin romanından alınma bir deyim olup, “kendi isteğine aykırı bir şekilde davranmaya zorlanmak” anlamına gelmektedir.
[3] Keza Lin Biao kastediliyor.
[4] Çong Gi: Şeytanlarla savaştığına inanılan efsanevi bir Çin kişisi. “Çong Gi’den yararlanarak şeytanlarla savaşmak”: Belli bir düşmana karşı Çong Gi gibi birini öne sürmek ya da ittifaka çekmek. Mao Zedung, sağa karşı solun kendisini öne sürdüğünü ifade ediyor.
[5] Alain Bouc’un kitabındaki metinde, bu noktada kopukluk vardır.
Kaynak: Seçme Eserler Cilt VI, Mao Zedong, Kaynak Yayınları, s. 359-363