İran Maoizmi – Afshin Matin-Asgari

İran gerilla hareketinin ana İslamcı kolu olan İran Halkın Mücahitleri Örgütü de Vietnam, Küba ve Çin örneklerinden ders çıkarmayı savunuyordu. 1975’te Halkın Mücahitleri Örgütünün önderliğinin bir fraksiyonu "Marksizm-Leninizm / Mao Zedong Düşüncesi"nin izinde olduklarını duyurdu. Geriye dönüp bakıldığında, bu olay sadece Maoist geleceğine değil, genel olarak İranlı Marksistlere de ciddi bir darbeydi.

Üçüncü Dünya Devrimci Modeli Arayışı

Diğer birçok ülkede olduğu gibi, İran’da Maoizm, 1960’lı yılların ortalarında Çin-Sovyet anlaşmazlıklarının uluslararası komünizmin saflarını bölmesiyle ortaya çıktı. Ama İran komünizmi ve onun Maoist biçimi yerel dinamiklerden de köken alıyordu. 1940’larda Sovyet yanlısı Komünist Parti (Tudeh), İran’ın sanayi işçileri, sanatçılar, yazarlar, çevirmenler, gazeteciler, akademisyenler ve üniversite öğrencileri arasında önemli ölçüde yayılmıştı. 1953’te, CIA destekli bir askeri darbe, İran’ı Soğuk Savaş’ın Amerikan tarafına sımsıkı yerleştirerek tüm komünist ve bağımsız milliyetçi faaliyetleri un ufak etti. Yine de, Sovyet tarzı Marksizm ve anti-emperyalist milliyetçilik, siyasi kültürdeki güçlü, gizli eğilimler olarak kaldı.

İran Maoizminin ilk ortaya çıkışı bu koşullar altındaydı. 1964’te, Avrupa’da sürgündeki muhalif bir fraksiyon Tudeh Partisi’nin liderliği ile bir ayrılık yaşadı. Kendilerine İran Tude Partisi Devrimci Örgütü diyen muhalif fraksiyon çoğunlukla, Tudeh’in 1953 darbesine ve ardından İran’ın Amerikan yandaşlığına sürüklenmesine verdiği cılız tepkinin, Sovyet “revizyonizmi”nden ve “barış içinde bir arada yaşama” politikalarından kaynaklandığını iddia eden genç komünistlerden oluşuyordu. Bu genç militanlar, Sovyetler Birliği’ni devrimci köklerinden çok uzakta görürken, Çin, Küba ve Vietnam’ı devrimci anti-emperyalist mücadelenin çağdaş modelleri olarak selamladılar. Devrimci Örgüt, 1960’larda hem kendi ülkelerinde hem de ülkenin üniversite öğrencisi nüfusunun kabaca yarısının yaşadığı Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki birçok genç İranlının radikalleşmesinin bir yansımasıydı. İran’da, yeni devrimci teori ve pratik modelleri için benzer bir arayış, çoğunlukla ezilmiş bir öğrenci hareketinin gediklileri tarafından oluşturulan küçük yeraltı hücrelerinde tartışılıyordu ve kısa süre sonra 1970’lerin başındaki gerilla mücadelesini ortaya çıkardı. İran’daki mevkidaşı gibi, Devrimci Örgüt de hem teoride hem de pratikte aşılmaz görünen engellerle karşılaşıyordu. Teorik olarak, Çin’in mi yoksa Küba devrim modelinin mi İran’a daha uygun olup olmadığına karar verilemedi. Devrimci Örgüt 1960’ların sonunda hem Küba’ya hem de Çin’e birkaç üye göndermişti, ancak ne Çin ne de Küba hükümetleriyle resmi ya da önemli bir ilişki kurulmadı. Genel olarak, Çin’de zaman geçirenler de dâhil olmak üzere İranlı Maoistler, Çin’in devrim sonrası tarihi veya Kültür Devrimi gibi olaylarla ilgili çok az bilgiye ya da ilgiye sahip gibiler. Devrimci Örgüt’ün 1960’larda Çin’de yaşamış bir üyesi, anılarında, örgüt üyelerinin Kültür Devrimi örneğini, zaten çöküşün eşiğindeyken örgüt önderliğine meydan okumak için kullandıklarını anlatıyor. Devrimci Örgüt’ün, Avrupa’dan gönderdiği küçük grupların hızla fişlenip dağıtıldığı İran’da bir harekât üssü kurma girişimleri de aynı şekilde başarısız oldu. Daha kötüsü de Devrimci Örgütle bağlantılı militanların rejime sığındığı örneklerdi.

1970’lerin başlarında, Devrimci Örgüt hızlıca sona ererken, Maoizm, İran’ın gerilla hareketi ve yurtdışındaki muhalif öğrenci çevrelerinde hâlâ etkindi. Gerilla hareketi, teorik yansımalarındansa devrimci pratiklerine kıymet verirken, önderlerinden bazıları Che Guevara, Regis Debray ve Mao Zedong’un devrimci savaş teorilerinin İran’a uygulanabilirliğini tartışmaya devam ediyordu. İran gerilla hareketinin ana İslamcı kolu olan İran Halkın Mücahitleri Örgütü de Vietnam, Küba ve Çin örneklerinden ders çıkarmayı savunuyordu. 1975’te Halkın Mücahitleri Örgütünün önderliğinin bir fraksiyonu “Marksizm-Leninizm / Mao Zedong Düşüncesi”nin izinde olduklarını duyurdu. Geriye dönüp bakıldığında, bu olay sadece Maoist geleceğine değil, genel olarak İranlı Marksistlere de ciddi bir darbeydi. Aslında, 1975 “bölünme”si, birkaç Maocu liderin Müslüman üyeleri tasfiye ederek Halkın Mücahitleri örgütünü ele geçirmeye ve Maoizmi takip etmeyi reddeden önderlere suikaste teşebbüs edecek kadar ileri gitmeye çalıştığı şiddet içeren bir darbeydi. 1975 olayları, bazı din adamları da dâhil olmak üzere radikal Müslüman eylemciler ile o güne kadar Şah rejimine karşı işbirliği yapmış olan Marksist devrimciler arasında derinleşen bir kırılma yarattı.

1970’lerin ortalarında İran’da Maoist gerillaların ortaya çıkışı, özellikle ABD’deki binlerce İranlı öğrenci arasında Maocu eğilimlerin harekete geçmesine yardım etti. Ancak Halk Cumhuriyeti yalnızca ABD ile değil, İran’daki Şah rejimleri gibi rejimlerle de daha yakın ilişkiler kurarken Dünya devriminin kalesi olarak Çin’in itibarı azalıyordu. Maoist Çin’in dış politikası artık, bütün potansiyel müttefikleri ile ona karşı birleşmeye çalıştığı Sovyetler Birliği’ni ana küresel düşman olarak görüyordu. Böylece, 1970’lerin ikinci yarısı, İran Maoistleri de dâhil olmak üzere Maoizm saflarında, uluslararası boyutta artan kafa karışıklığına, kargaşaya ve çatışmaya tanık oldu. Bugüne değin, İran’daki siyasi durum önemli ölçüde değişti. Şah rejimi, hem iç sorunlara hem de ABD’deki Carter yönetimine çözüm olarak 1977’de baskı ve siyasi kontrolleri gevşetmeye başladı. Ancak bu “siyasi alanı açma” deneyi, bir yıl içinde bir devrim öncesi krize yol açarak hızla kontrolden çıktı. O sırada, tutsak ya da dışarıda olsun hayatta kalan az sayıda lideri ile İran gerilla hareketi, artık devrimci öncünün silahlı eylemlerindense kitlesel siyasi harekete öncelik vererek geri çekiliyordu. Maoist Mücahitler, İran’daki ABD askeri personeline suikast düzenlemek de dâhil olmak üzere ilk başta silahlı gerilla eylemlerini sürdürdü. Ancak 1979 devriminin arifesinde son olarak onlar da silahlı mücadeleden vazgeçtiler ve isimlerini İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Örgütü olarak değiştirdiler. Adının Farsça kısaltılmış hali olan Peykar (Mücadele) olarak bilinen yeni örgüt, çoğunlukla İran’ın devrim sonrası rejimine karşı çıkan birkaç küçük grup arasında Maoizm ve Stalinizmin bayraktarı oldu. Başta üniversite ve lise öğrencileri olmak üzere on binlerce sempatizanı olsa da Peykar’ın fiili üye sayısı büyük olasılıkla yüzlerceydi. Peykar’ın nihai olarak ölümü ise, önderliğinin 1982 başlarında, İslam Cumhuriyeti’ne karşı silahlı mücadele yürüten bir Kürt Maocu örgüte destek verdikten sonra tutuklanmasıyla gerçekleşti. Aynı yıl, daha önce ABD’deki İranlı öğrenciler arasında kurulan daha küçük bir Maoist grup, birkaç yüz tutuklama ve infazla çabucak bastırılan silahlı bir ayaklanma başlattı. 1983’te Peykar, barışçıl olsun veya olmasın, yeni rejime yönelik tüm örgütlü muhalefetle birlikte, devrim sonrası vahşi bir terör saltanatında yok edildi. Böylece, yirmi yıldan biraz daha kısa bir süre etkin olan İran Maoizmi defteri kapandı.

Kaynak: https://merip.org/2014/05/iranian-maoism/

Çeviren: Meral Alankuş