Psödomarksizmin tarihi kökleri – Hikmet Kıvılcımlı | 1936

Devrim belirtileri

Tarih, büyük alt üstlükler ve değişiklikler önüne geldiği zaman toplumda bazı kıyamet işaretleri belirir. Din hurafesine göre; güneş batıdan doğar, yecüc mecüc Çin Seddi’ni yaran, Deccal çıkar! Bunlar her büyük devrimlerin mistikleştirilmiş ve kişiselleştirilmiş ifadeleridir. 

Modern toplum devrimlerinin öncesinde de bir takım kıyamet işaretleri belirir. Deccal, insanların ruhunda çıkar. Psikolojik hoşnutsuzluk, çarçabuk bir takım unsurları fışkırtır. Her sınıf kendine göre bir sürü sol eğilimler ortaya atar. Hele Kapitalist sınıfı devrim savaşında kendisine ne kadar az güvenirse, sosyalist doktrinleri üzerinde o kadar çok demagoji yapar. Mesela, Almanya’dan İtalya’ya kadar Avrupa’yı baştanbaşa saran 1848 devrimlerinden önce, ortalıkta hüküm süren ruh ve fikir hareketlerini, 1844’lerde Marks’a yazdığı mektuplarında, Engels gayet canlı anlatır. 

“Barmen’de polis komiseri komünisttir. Kolonya’da, Düsseldorf’da Elberfelet’de bulundum. Her tarafta adım başında insanın ayağına bir komünist takılıyor.” “En saf, en görenekçi ve dünyada hiçbir şeyle ilgili olmayan kalabalık, hemen komünizme karşı antuzyazm (coşku)” 

Lenin’in (1913’de yazıp da 28 Kasım 1920 tarihli “Pravda”da çıkan) Engels hakkındaki bir yazısı şu karşılaştırmayı yapar: 

“1844 Alman taşrasındaki genel hayat, 1905 devriminden önce XX. Yüzyıl başlangıcındaki Rus hayatını hatırlatır. Herkes, politika eğilimini besler, herkes hükümete karşı muhalefetle kaynar.” 

Yakın tarihten birkaç yaprak 

Türkiye’de de, dünya savaşından hemen sonra, yukarıda anlatılanlara pek benzer durumlar görüldü. Zaman oldu, Meclis, İştirakiyyun Partisi liderlerinden Nazım’ı çoğunlukla içişleri bakanı seçti. Yunanlılar Bursa’yı aldıkları zaman, Burdur Vekili İsmail Suphi şöyle bağırmıştı: “Kutsal değerlerimizi korumak için gerekirse şeytan olacağız, Bolşevik olacağız.” (Meclis notları) 

Serbest Partici ve Şimdiki Yeni Adam’ın sahibi İsmail Hakkı, bir soruya şu cevabı verir: 

“Kanun önünde eşitsin dediğimiz insanlar, köpekler gibi açlıktan ölüyorlar! Servetler, gösterişler, savurganlıklar, bu çaresizlerin leşi üzerinde yükseliyor.” (Kurtuluş, 1920 Şubat) 

Prof. Mehmet Vehbi Sarıdal, “Sosyalizm ve Uygulaması”nı tercüme ederken, Türkiye hakkındaki şu kanısını başa geçirir: 

“Ne Türkiye proletaryasının örgütsüzlüğü, ne de Türkiye’nin sanat ve fabrikalar ülkesi olmaktan ziyade çiftçi bir ülke olduğu iddiası, bugün tamamıyla yeni ve bilimsel esaslara dayanarak karşımıza çıkan sosyalizm sisteminin Türkiye’de uygulanamayacak bir şey olduğu sonucunu vermez.” (Kurtuluş, 20 Eylül 1919) 

Ressam Namık İsmail, “Sanat ve Sosyalizm”i şöyle anlatır: 

“İnsanlar değişebilirler ve değişiyorlar. Değişmek istemeyenler, memnun olanlardır. Zanneder misiniz ki, dünyada saltanatlar, servetler olmasaydı sanatlardan mahrum kalırdık. Sanat bir süs değil, bir ihtiyaçtır.” (Kurtuluş, Kasım 1919) 

Din adamları komünist: “Darülhikmetül İslâmiye adına dergilerden birinde yayınlanan bir makalede, İslamiyet’in sendikalizm ve kapitalizmden daha çok sosyalizm ve komünizme yakın olduğu söyleniyor. Sosyalizm aleyhinde propaganda yapanlar, İslamiyet’e karşıttır diye herkesi aldatmaya çalışıyorlar. Darülhikmetül İslamiye’nin bu açıklaması ile propagandacıların elinden bir silah uçmuş ve gitmiş bulunuyor.” (20 Kasım 1919) 

Formasonlar Komünist: “Dünyanın bütün insanlarının ve ulusların birliği için toplanan ve çalışan uluslararası sosyalist kongreleriyle el ele, bütün formasonluk alemi her gericiliğe, her militarizme karşı çalışmaya ahdetmiştir.” (Formason Kangresi Kararlarından, 20 Ekim 1919) 

Türkiye’deki Marksist harekete sürtünüp geçen tipler arasında, bir de Nazım Hikmet gibileri vardır. Bunlar burjuva toplumundaki kimliklerini, konumlarını, Marksizm kılığına bürünerek elde ettiklerinden, bu kılıktan bir türlü ayrılamazlar. Şair Nazım Hikmet’in şiirlerle vermek istediği “sözde Marksist” şekli, eğreti bir gömlek gibi soyup atınız: Altından, Babıâli kaldırımlarında her dakika rastladığımız bir küçük burjuva şairliği fırlayıp çıkacaktır. İşte Nazım’ın bazı radikal “Marksist” terimlerle sahnede yürütmek isteyişi, hep o “edebi kimliği”ni maskeleyerek mistikleştirmek ve korumak kaygısındandır. Bu tipler, muhakkak ki, Marksizme herkesten daha zararlıdırlar. Bir zamanlar ateşli komünist geçinen Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Ahmet Cevat ve ilh. gibilerinden söz bile etmek istemiyoruz. 

Şimdiki sahte (kalp) Marksizmin sebebi 

Türkiye’de, akım olarak ilk doğan sosyalizm, tarihi materyalizm, yani bilimsel sosyalizm oldu. (Aydınlık ve Kurtuluş dergileri gibi, 1919-1925) Bunun iki sebebi vardı:

  1. Avrupa’da Marksizm doktrini proletaryanın biricik devrim (İnkılâp) teorisi haline geldikten ve proletarya devrimleri (ihtilal) çağına girildikten sonra, Türkiye proletaryası sosyalizmi benimsedi.
  2. Türkiye, yarı sömürgelikten Kurtuluş Savaşı’na giriştiği andan itibaren, komşu Bolşevik devrimi ile el ele verdi; objektif olarak Avrupa’daki komünist, Spartakist isyanları ile müttefik oldu. Avrupa’daki devrim hareketlerinin fikriyatı ise, Marksizm idi. 

Onun için Türkiye’de -gerçek Marksizme karşı çıkan- her sahte (kalp) sosyalistlik, ister istemez Marks’tan referanslar yapacaktı. Örnek olarak Kadro Dergisi etrafındaki grubu alalım. Şevket Süreyya, Vedat Nedim kadroculuğu, Tarihi Materyalizm etiketi altında demagoji yapıyordu. Bu gibi demagojiler, Marks’ın ismini ve Marksizmin bazı “zararları” giderilmiş formüllerini dillerine dolayarak öne sürülürler. 1914-1918 Dünya Savaşı’ndan daha uzun süren ve maddi manevi tahribatı dünya savaşından aşağı kalmayan, sosyal sonuçları ise gittikçe yaklaşan bir dünya krizi içindeyiz. 6-7 yıllık düzelmez kriz yüzünden maddi durumları kötüleşen kitleler radikalleş- tikçe, psikolojik hoşnutsuzluk yayılıyor. İşte bu atmosferde yeni sosyal zaruretler beliriyor. 

  1. Hoşnutsuzluğa çevirme hareketi yapmak için bir sahte (kalp) Marksizm kışkırtmak ve bu Marksizmin iç yüzünü -yani anti Marksistliğini- başarı uğruna gizlemek. 
  2. Bu sayede konspirasyon (gizlilik) ve illegalite (yasa dışılık) eğilimlerini önlemek üzere bir psödo – Marksizm kapıcığı açmak ve ilh.

Bu gibi zaruretler sonucunda Marksizm etrafındaki doğru yanlış yayına “gözetici ve denetleyici” bir hoşgörü… Bu bakımdan Türkiye’de bu gün en devrimci akımın da, en gerici ve demagojik akımın da Marks etrafında seferber hale gelmesi -bir zıtlık olmasına karşın- tarihi bir zaruret gibi görülüyor. 

Bize düşen görev, Marks’ın kelimesini değil, Marksizmin ruhunu temsil edenle etmeyeni birbirinden ayırt etmek, sahte (kalp) Marksizmin manevralarını doğmadan boğmaktır.

Kaynak: Marksizm Kalpazanları Kimlerdir – Kerim Sadi, Hikmet Kıvılcımlı, Marksizm Bibliyoteği Yayınları, 1936