Sloganlar dünyası

Önemi, ciddiyeti ve yakıcılığı konusunda kimsenin şüphe duymadığı bir konu olan Kürt meselesinde, eğer devletler katında “yeniden” bir çözüm yahut yol arayışı düşünülecekse, kimlerin “yeniden” muhatap alınması gerektiği adına politik atmosfer denilen kirli havanın tartışmalı konusu haline “yeniden” geldi. Yeniden kelimesi üzerindeki ısrarlı vurgumuzun nedeni, Kürt meselesinde söz hakkının ve etki gücünün kimde olduğuna dair yapılan tartışmanın bugüne kadar usandırıcı derecede tekrar edilmiş ve neredeyse bütün ihtimallerin üzerinden defaatle geçilmiş olmasıdır. Ancak konunun “yeniden” gündeme geldiği şu günlerde eskisine benzemeyen birkaç nokta var.

Kılıçdaroğlu’nun meşru muhatap olarak HDP’yi görmesi üzerinden şekillenen tartışmanın başladığı ve bittiği iki açıklamayı, isimler olmadan alt alta koyalım:

“Kürt sorununun çözümünün yegâne muhatabı HDP değil ama bu sorunun çözümü adına bugün demokratik siyaseti var eden ve kolaylaştıran başlıca aktör HDP’dir. Ama asla unutulmaması gereken şey demokratik çözümün adresi  ve asıl muhatabı İmralı’dır.”[1]

“Bu tartışmalar anlamsız. Muhatap kim tartışması yanlış. Zaten yıllar önce ‘Çözüm yeri Meclis’tir, HDP muhataptır’ diyen Apo’dur. (…) Eğer AKP-MHP siyasetini boşa düşürmeseydik, CHP Kürt sorununu gündeme getirmeye cesaret edemezdi. CHP geçmişten beri var, neden daha önce Kürt sorununu dile getirmiyordu?”[2]

Bu tartışmayı şu cümlelerle pekâlâ kolayca karşılayabilirdik:

Kürt meselesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren bir halkın devlet tarafından katliam ve asimilasyon politikalarına maruz bırakılmasıyla başlamış bir meseledir. Politik tarihsel hafızamızda kuvvetli bir yer iz olarak, devletin sömürgeci uygulamalarına karşı birçok silahlı ve silahsız isyan vardır. 1980’lerden itibaren ise artık Kürt meselesinin sadece mağduru değil savunan, direnen ve saldıran PKK isminde devrimci bir bileşeni de ortaya çıkmıştır. PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan her ne kadar yirmi yılı aşan süre boyunca ağır bir tecridin kuşatmasında olsa da Kürt halkı ve PKK tarafından üzerinde tam bir mutabakat olan simge isimdir. Dolayısıyla Kürt meselesinin çözümü noktasında bir muhatap tartışması yapılacaksa öncelikle bu zemini mümkün kılan silahlı devrimci güçler referans alınmalıdır. Bu zeminin demokratik siyaset, siyasi partiler, sendikalar, meslek örgütleri gibi bileşenleri de elbette olacaktır.

Muhataplık tartışmalarında sarf edilen diğer kısır sözler gibi, gerçekçi olduğunu düşündüğümüz bu keskin ve ideolojik cümlelerin de somut bir karşılığı, faydası ya da etki gücü ne yazık ki bulunmuyor. Muhatap tartışmasına son bir aydır gözünü kulağını kapamış birine, esasında yukarıdaki görüşleri kabaca benimseyen geleneksel bir sosyaliste yukarıdaki cümleleri kimin söylemiş olabileceğini sorsaydık muhtemelen ilk açıklamayı Kürt Özgürlük Hareketi’ni savunan şahin kanattan bir yurtseverin, ikinci açıklamayı ise parlamenter siyaseti öne çıkaran güvercin kanattan bir HDP destekçisinin yaptığını düşünürdü. Oysaki muhatabın İmralı olması gerektiğini belirten açıklamayı kökeni ÖDP, Yeşiller ve Sol Gelecek gibi sol liberal sayılabilecek bir partiye dayanan, Kürt Hareketi’yle hayatının oldukça geç bir aşamasında kaynaşmış, politik mücadelesi içinde sermaye sınıfına ve devletin zor aygıtlarına teorik/pratik net bir karşıtlık sergilememiş bir akademisyen yapıyor. Öcalan’ın da bu görüşte olduğu kaydını eklemeyi ihmal etmeden muhatap olarak meclisi işaret etme görevini üstlenmek de silahlı devrimci gücün komutanlarından biri olan Cemil Bayık’a düşüyor.

Muhatabın kim olduğunu politik güçler dengesi belirler, meselenin yaklaşık yüz yıllık geçmişinde de muhataplık konumu zaten politik güce göre belirlendi. Bununla birlikte asıl muhatabın kim olduğu konusunda sözcülerin kendi örgütlerini değil de başkalarını ifade etmesi ve bunu da sadece slogancı bir dille yapmaları görece yeni bir durumdur. Gerilla komutanı silah elde devletle savaştığı halde çözümün adresini meclis olarak ilan ediyor. Daha on yılı bulmayan bir zaman diliminde AKP’nin demokratikleşme hamlelerine inanıp anayasaya evet oyu vermiş, en iyimser tahminle safdil sayılabilecek bir akademisyen ise birkaç yıl süreyle HDP genel başkanlığı, uzunca bir zamandır da milletvekilli yapıyor ve sonunda Öcalan’ı işaret ediyor.

Büyük çelişki, büyük karmaşa! AKP’nin dengesini bozmak için geçici kıvrak hamleler mi deneniyor ya da siyasi özneler yeni dönemde gelişebilecek komplikasyonlara karşı önlem mi alıyor? Sezai Temelli gibi birinin Kürt Özgürlük Hareketi’nin silahlı mücadele kanadını desteklemeyeceği yahut Cemil Bayık’ın gelecek seçimlerde milletvekili adayı olmayacağı açık olduğuna göre, taraflar neden kendi konumlarına uygun açıklama yapmıyorlar? Çözüm sürecinden çıkarılan dersler ışığında Bayık bir kez daha “Süreci PKK bitirdi” suçlamasıyla karşılaşmamak için topu meclise atıyor olabilir. Sezai Temelli de bir kez daha çözüm süreci gibi bir durum olursa, eski vekiller gibi Kandil-İmralı yol hattı boyunca önce haberleşmeyi sağlayıp sonra da hapishaneye girmek istemiyor olabilir, şimdiden önlemini alıp gidin İmralı ile kendiniz görüşün demek istiyor olabilir. Belki de tüm bu olasılıklar yerine, bu cümleler üzerinde fazlaca düşünülmemiş gündelik açıklamalar olabilirler.

Her ne sebeple olursa olsun öznesi ile uyumsuz olan bu açıklamalar, tam da özneleriyle uyumsuz ve çelişik oldukları için içi boş birer slogana dönüşüyorlar. Politikanın dili gittikçe daha da sloganlaşıyor ve bu gidişatın tehlikesi öznesiyle uyumlu doğru sloganları da etkileme potansiyeli taşıyor. Yani Sezai Temelli’ler çözümün adresi İmralı, Cemil Bayık’lar TBMM dedikçe, çözümün adresini gerçeğe uygun olarak saptamak buna uygun bir slogan eşliğinde politik eksen çizmek mümkün olmuyor. Sloganların dili eski zamanların kudretli ve kapsayıcı işlevini taşımıyorlar, birer boş söze dönüşmüş durumdalar. Çünkü sloganlar artık herkesin anlayabileceği, teorinin özenle seçilmiş politik tezahürleri değiller; onlar gerçeği yansıtmak yerine kapitalist sistemin sınırlarını delme cüreti taşımaksızın yalnızca arzulanana işaret ediyorlar.

Sosyalist dilimizi sloganlardan arındırarak ve teorinin inceliklerine yönelerek bu kısır döngüden çıkma ihtimali var.


[1] https://www.ensonhaber.com/gundem/sezai-temelli-kurt-sorununda-asil-muhatap-imralidir

[2] https://haber.sol.org.tr/haber/cemil-bayik-muhatap-meclis-ve-hdpdir-314756

Hayri Deliorman