Sol Kemalizmin suskunluğu üzerine tespitler

Peker'in videolarından etkilenen sol bir küme işaret edilecekse, bunun asla sosyalist olarak kabul edilemeyeceği, olsa olsa sol Kemalist olarak isimlendirilebileceği söylenebilir. Mustafa Kemal'i seven, onu devletin kurucu unsuru olarak yücelten, AKP politikalarından rahatsız olan, Kürt meselesine mesafeli laik kesim Peker'den kısmen etkilenmişe benziyor.

Mümkün olan en geniş sınırlar hesaba katıldığında dahi, sosyalist solda Sedat Peker’e karşı ufak bir sempatinin bile ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Onca sorun ve eksikliklerine rağmen, Türkiye sosyalist solunun ideolojik birikimi, Sedat Peker gibilerinin ne menem kişilikler olduklarını, fazla düşünmeden gördüğü anda anlamaya yetecek düzeydedir. Sedat Peker’in anlattığı yolsuzlukları, hırsızlıkları ve çirkinlikleri hepimiz tabi ki yeni öğrendik; zaten bunları nereden bilebilirdik ki? Fakat Sedat Peker’in anlattığı her şeyi olgusal olarak değil ama biçimsel olarak zaten gayet iyi biliyorduk. Sosyalizmin değdiği her birey için, bu bilinç düzeyinin tutarlı şekilde işlediğinin hakkını teslim etmek gerekiyor.

Sedat Peker’in tarzının devletli kesimde -yoksul veya zengin- bir tür karşılık bulduğunu, heyecan yarattığını gözlemlemek zor değil. Peker’in görsel ve yazılı paylaşımlarını zenginler hasımlarına karşı rekabet duygusu içinde, yoksullar ise tepedekilerin tepişmesini magazinsel bir merak içinde takip ediyorlar. TC siyasetinin amentüsü haline gelmiş olan unutulup gitme şeklindeki karamsar son, gelecek aylarda Sedat Peker’i de bulacak mı bilinmez ama onun paylaşımları artık devlet/rejim tartışmalarında üzerine atıf yapılmadan geçilemeyecek mertebeye ulaşmıştır bile.

Peker’in videolarından etkilenen sol bir küme işaret edilecekse, bunun asla sosyalist olarak kabul edilemeyeceği, olsa olsa sol Kemalist olarak isimlendirilebileceği söylenebilir. Mustafa Kemal’i seven, onu devletin kurucu unsuru olarak yücelten, AKP politikalarından rahatsız olan, Kürt meselesine mesafeli laik kesim Peker’den kısmen etkilenmişe benziyor. Sol Kemalizmin popülist medya temsilcileri sayılabilecek olan isimlerden Yılmaz Özdil, İsmail Saymaz, Sözcü, Cumhuriyet, Oda TV Peker’e göstere göstere göz kırpıyor. Ayrıca belli ki devlet içindeki bazı kişi ya da gruplar da Peker’e bilgi akışı sağlıyor. Sol Kemalizm, yukarıda Türkiye Sosyalist Hareketi’ne dair ileri sürdüğümüz sağlamlıkta olmasa da Peker tıynetinde birini kahraman veya lider olarak benimseyemeyecek ölçüde olgundur; fakat sol Kemalizm bir devlet ideolojisi olmasının verdiği çelişki nedeniyle Peker’in devlet içi ifşalarından etkilenmekte, onun kavgasının ruhuna bürünebilmektedir.

Sol Kemalizm dallı budaklı bir ideolojidir, karmaşık ilişki ağlarına sahiptir. Bu yazıda sol Kemalizm derken, hiçbir sosyalist akımı kastetmediğimizi baştan belirtelim; yani sol Kemalizm derken TKP’yi, Sol Parti’yi veya TİP’i kastetmiyoruz. CHP nezdinde konuşacak olursak; en solunda İlhan Cihaner’in yer aldığı, ortasında Canan Kaftancıoğlu ve Aykut Erdoğdu, Ali Haydar Hakverdi gibi vekillerin durduğu, en sağında ise Tuncay Özkan’ın bulunduğu bir eksenden söz ediyoruz. Gazeteci yazarlara gelecek olursak, en sağında Yılmaz Özdil, Mustafa Balbay, İsmail Saymaz gibilerin yer aldığı, ortasında Barış Terkoğlu benzerlerinin durduğu, en soluna ise Merdan Yanardağ’ın örnek olarak verilebileceği bir şema düşünülebilir. Ortak özellikleri devletçi ideolojiyi benimsemelerinin yanı sıra devletli olmaları yani hâlihazırda zaten devletin içinde olmalarıdır.

İşin görünmeyen kısmında yer alan ama oldukça belirleyici olan bürokrasi, akademi ve ordu konusunda -Kıvılcımlı’nın deyimiyle mülkiye, ilmiye ve seyfiye gibi devlet sınıflarında- böyle simge isimler sayamıyoruz. Fakat geçmişte Mehmet Haberal ve Kemal Alemdaroğlu’nun üniversitelerde sol Kemalizm adına üstlendiği rol hatırlanabilir. Yine şimdilerde zaman zaman Anayasa Mahkemesi’nden veya Danıştay/Yargıtay gibi organlardan çıkan çatlak sesler akla getirilebilir. Vurgulanması gereken diğer kesim ise TSK’nın Genel Kurmay Başkanlığı’ndadır. Yüksek rütbelilerin Erdoğan’ın emrindeki piyonlar olduğu aşikârken orta-üst kademe MHP vari milliyetçilik üzerinden AKP’ye bağlanmış durumdadır. Olası bir AKP içi yahut AKP-MHP krizi halinde bu bağ ilmek ilmek çözülecektir ve sol Kemalizmin buralarda hatırı sayılır bir etkisi olacaktır.

***

Tüm bu akıl yürütmelerinin eşliğinde sol Kemalizmin güncel hali üzerine daha açık konuşmakta fayda var. Sol Kemalizm, Milli Mücadele yıllarından beri var olmuş bir akım olarak, Kemalizmin bütün günahlarının ve lekelerinin ortağıdır. Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’yi boğmak için kurulan resmi TKP’den başlayıp Kadro Dergisi ile devam eden çizgi, en başından beri Bolşevizmi tehlike olarak gördüğü için örgütlenmiş, 1971 devrimci kopuşundan sonra da bütün Marksist-Leninist akımların önünde devlet adına kanlı ve vahşi bir set olmuştur. Şimdilerdeyse bu akım tarihinin en pespaye günlerini yaşamaktadır. İdeolojik olarak eskisinden de beter ham, yetersiz ve çağın gerisinde kalmış statükocu bir görüntü vermektedir. Kitlelerde yankı bulan özelliklerinin solla ilgili olanlarını sosyalizme, Kemalizmle ilgili olanlarını ise MHP’ye kaptırmış durumdadır. Daha yalın bir ifadeyle belirtirsek özgürlükçü, laik ve modern olanlar HDP üzerinden sosyalizmle ilişki kurmakta, dünyaya Türk’ün gücünü göstermek isteyenler, yerli sermaye hayaliyle yanıp tutuşanlar MHP üzerinden iktidar bloğuna eklemlenmektedir. Dolayısıyla Sol Kemalizm kendine özgü ideolojik bir gıda bulamamaktadır, yukarıda saydığımız simge isimlerin yanında kitle tabanı olarak yalnızca Batı sahil şeridi ve metropollerin apolitizm-sekülerlik arasındaki ince çizgide salınan kesimler elde kalmıştır.

Sol Kemalizm öylesine güç kaybetmiştir ki bu ideoloji için uygun bir örnek teşkil eden ve politik müdahale niyeti taşıyan 4 Nisan tarihli emekli amiraller bildirisi ortada sahipsiz kalmıştır. Bu bildiri ne toplumdan ne yazarlardan ne de politikacılardan açık bir destek görememiştir. Amiraller uzun süre gözaltında kalmış, alenen tehdit edilmiş ve darbecilere verilecek uzun hapis cezaları korkutmacasıyla, aba altından dahi değil bizzat aba üstünden sopa gösterilmiştir. Tüm bu tehditlere karşın, ideolojik gıdası sol Kemalizm olan kesimlerden gık çıkmamıştır. Amirallerin Facebook grubunda örgütlenen ve tavla oynamaktan sıkılıp bildiri yazmaya soyunan ihtiyarlar olduklarını düşünen sol Kemalist muhalif kesim, amirallerde bir türlü bulamadığı “silah” “külah” “vatanseverlik” imgelerini Sedat Peker’de aramaya başlamıştır. Bu sosyolojik dönüşümü içine sindiren “muhalif” kesime kolaylıklar dilemekten başka çaremiz yoktur!

Sol Kemalizm öylesine güç kaybetmiştir ki, bu çizginin en solunda yer alan isimlerden biri olan Merdan Yanardağ, faşist rejimin kilit isimlerinden biri olan Süleyman Soylu’nun hemen yanında ona soru sorma, onu madara etme imkânının ele geçtiği bir TV programında sus pus kesilmiştir. Bu durum Merdan Yanardağ’ın kişisel korkusu ya da beceriksizliği değildir; bildiğimiz kadarıyla kendisi bunu başarabilecek beceriye ve cesarete sahiptir. Ama Merdan Yanardağ’ın ideolojisi olan sol Kemalizm pusulasızdır, ne yapacağını bilemez haldedir. Üstüne üslük kendini hala devletli sanmakta, ama devletin içinde ne kadarlık etki gücü olduğunu bile kestirememektedir. Sözün özü, belki Merdan Yanardağ adlı bireyin değil ama onun ideolojisinin Süleyman Soylu’ya karşı söyleyecek sözü kalmamıştır; nitekim Cumhuriyet Gazetesi de Soylu’ya sözde cevap verdiği yazısında bütün faşist sistemi aklamak gibi bir misyonu seçmiştir.

Sol Kemalizmin itibar kaybı, aşama aşama gelişen bir süreç, zamana karşı yavaşça yenik düşme hali değildir; her şey bir anda hızlıca olmuştur. Kilit tarihin 2007 oluğunu, kilit olayların ise Cumhuriyet Mitingleri olduğunu iddia edeceğiz. Çoğu zaman devlet sınıfları bir dengeyi gözetir ve bu denge halk sınıflarına başvurmayı, onlardan onay almayı gerektirmez. Devlet sınıfları bütün toplum adına karar verir ve halk sınıfları bu karara uygun şekillenir. Devlet sınıflarının geleneksel nizamını değiştirmeye çalışan “atipik” partiler bunu devletin içinden değil de yalnızca halk sınıflarına giderek başarabilir. Tıpkı devlet sınıflarını yıkmaya niyetli olan devrimciler gibi, devlet sınıfları içinde başka şekilde kümelenmek isteyen gericiler de halk sınıflarına gitmeye mecburdurlar. AKP, 2002 yılında ve devamındaki genel seçimlerde hep bu nedenle halk sınıflarının onayını zorla ve usulsüzlükle de olsa almayı sürdürerek hareket etmiştir. Sol Kemalizm ise, o tarihe kadar böyle bir yöntemi hiç seçmemiştir; zira buna ihtiyaç kalmamıştır. 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde ilk defa devlet sınıflarının diziliminin değiştiğini fark eden sol Kemalizm böyle bir yönelime ihtiyaç duymuştur. Muhalif cenahta 2002-2010 yılları arasında hâkim akımın sol Kemalizm olduğu da hesaba katılırsa, sol Kemalizm halk sınıflarının da desteğiyle AKP’yi defedebileceğini düşünmüştür. İşte bu nedenle 2007 yılında tertip komitesinin eylem şekillerini örgütlü olarak planlandığı ve iki milyona yakın kişinin iştirak ettiği Cumhuriyet Mitingleri organize edilmiştir. Sol Kemalizmin ideolojik ve politik etki gücünün maksimum olduğu seviyeyi 2007 yılı olarak işaretleyebiliriz.

Bilindiği üzere sol Kemalizm bu mitinglerden umduğunu bulamamış, seçimleri yeniden AKP kazanmış ve devlet sınıflarının dizilimi AKP’nin istediği gibi olmaya devam etmiştir. Bu süreç boyunca AKP-Fethullah Gülen Cemaati ortaklaşa hareket etmiş, adım adım sol Kemalistleri devlet sınıflarından tasfiye etmiş, bunu da Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlarla oldukça gürültülü ve kendileri açısından riskli olacak şekilde yapmıştır. Gelinen noktada AKP ve Fethullah Gülen cemaatinin ortaklaşa gerçekleştirdiği bu tasfiyenin sol Kemalizm açısından başarılı olduğu ama Kemalizmin bütünü açısından başarılı olamadığıdır. Sağ Kemalizm, devlet sınıflarından tasfiye edilememiş, hatta bu kesim 2016 yılından sonra, AKP ile Fethullah Gülen ortaklığı bittikten sonra daha da güç kazanmış ve AKP ile artık ayırt edilmesi güç bir alaşıma girmiştir.

Sol Kemalizme ikinci darbe, Gezi eylemleri sırasında gelmiştir. Gezi, tam anlamıyla bir halk hareketidir; Cumhuriyet Mitingleri gibi belli örgütlerin planlı programlı yürüttüğü organizasyonlar bütünü değildir. Gezi öylesine tabandan ve öylesine halkçıdır ki, onu niteleyecek bir ideolojik akımı saptamak zordur; olsa olsa “özgürlükçülüğün” baskın çıktığı söylenebilir. Sol Kemalizme son darbe ise, yakın akrabalarından yani sağ Kemalizm’den gelmiştir. Sağ Kemalizm, 2016 başarısız darbe girişiminden sonra Suriye ve Rojava savaşının da geldiği konum itibarıyla MHP-AKP iktidarına eklemlenmiştir. Sol Kemalizm, artık başsız, gövdesizdir ve yalnızdır. Bu dönem boyunca sol Kemalizm yenilginin faturasını sol liberallere kesmeye kalkmış; çözüm sürecini, Anayasa referandumunu, Yetmez ama Evet kampanyasını AKP’nin adım adım otoriterleşmesine verilen destekler olarak kodlamıştır. Yani sol Kemalizm, AKP otoriterleşirken bu duruma tepki göstermek yerine, faktörlerden yalnızca biri olan sol liberalizmle ağız dalaşını tercih etmekle yetinmiştir.

Merdan Yanardağ, sol liberallerin AKP’ye bir dönem verdikleri şerhli desteği 2014 yılında Liberal İhanet adıyla kitaplaştırmıştı. Tarihin ironisidir ki, “istemeden de olsa” iktidarın propagandalarına alet olma suçlaması yedi yıl sonra dönüp dolaşıp kendisini buldu. Merdan Yanardağ, gazeteci sıfatıyla Süleyman Soylu ve kontrgerillanın karşısına çıkmış ve suskun kalarak onların halka karşı kendilerini aklamalarına vesile olmuştur. Yanardağ’ın yapıp ettikleri tersinden sol liberallerle benzerdir; çünkü sol liberaller de böyle bir son için Anayasa Referandumuna evet oyu vermemişlerdi! AKP iktidarı devrimciler dışında bütün politik aktörleri “gazeteci”, “TV programcısı”, “akil insan”, “askeri vesayete karşı olan demokratlar” sıfatlarıyla kümeleyip, istediği hamleleri planlayabilmektedir.

Sol Kemalizmin ideolojik yenilgisi Türk bayrağının el değiştirmesi üzerinden de okunabilir. 2007 yılında eğer sokakta bir grup insan ellerinde Türk bayrağı ile yürüyorsa onların muhtemelen ADD/ÇYDD üyesi oldukları yani sol Kemalist oldukları düşünülürdü. Aynı senaryo 2013-2014 için düşünüldüğünde Gezi yanlısı özgürlükçü gençler akla gelecekti. 2016 yılından beridir de Türk bayrağı, açıkça “yerli ve milli” edebiyatıyla dolduruşa getirilmiş AKP’lilerin elindedir. Sokakta bugün Türk bayrağı ile yürüyen bir grup görülse akla ilk AKP-MHP gelecektir.

Sonuçta Merdan Yanardağ’a fırsat 2007’de verilseydi, Süleyman Soylu’nun muadili olan devlet görevlisi o kadar uzun ve boş konuşamaz, kendini aklamayı başaramazdı. Yine öyle bir momentte 4 Nisan bildirisine imza atan amiraller kahraman ilan edilip omuzların üzerinde taşınırdı.

***

Bütün politik varsayımlar; ekonomik kriz, devlet içi hesaplaşmalar, uluslararası başarısızlıklar ve toplumdaki gizil tepki nedeniyle olası bir iktidar değişimi üzerine yoğunlaşmış durumdadır. Bu yoğunlaşmanın güçsüz ve düşkün sol Kemalizme son bir nefes olacağını tahmin ediyoruz. Sol Kemalizmin tıpkı 2007’deki gibi halk sınıflarına gitmekten, bunu bir kez daha denemekten başka çaresi yoktur. Bu yönelimin biçimi eskisi gibi mitingler ve yürüyüşler vasıtasıyla olmayabilir; ama mutlaka halk sınıfları ile askerlere, bürokrasiye ve Millet İttifakının örgütlerine aynı anda değmeyi başarabilen bir formatta olacaktır. Sol Kemalizm bunu başaramazsa, parlamentocu çizginin ötesini planlayamayan Millet İttifakı kazdığı seçim çukuruna yine kendisi düşecektir; eğer başarabilirse sosyalist devrimciliğin önüne uzun zamandır unutmuş olduğu eski düşman olarak yeniden dikilmiş olacaktır.

Sol Kemalizmin suskunluğunu bozması, somut olarak Türk bayrağının yeniden el değiştirerek Kemalist cenaha gitmesi, kahraman olarak da Sedat Peker gibiler yerine yeniden askerlerin tercih edilmesi gibi olgusal sonuçlar doğurabilir. Sosyalist devrimciliğin, sol Kemalizm adlı eski düşmana karşı ne kadar direngen ve bağımsız olabileceği konusu ise muallâktadır; savaşın bu cephesine de ideolojik ve politik olarak hazırlanılmalıdır.

  • Yazının kapak görseli 13 Mayıs 2007 tarihli İzmir’de düzenlenen Cumhuriyet Mitingi’ne aittir.

Salih Gündoğdu